Uluslararası Hak İhlalleri İzleme Merkezi tarafından yayınlanan raporda, küresel medya tarafından “üretilen” İslamofobik algı konusunda detaylara temas edildi. Raporda şu ifadeler yer aldı
“İslam’ın kutsallarına yapılan her türlü hakaret “fikir özgürlüğü” kılıfı ile meşrulaştırılıyor.”
“Almanya’dan İsveç’e, Danimarka’dan Avusturya’ya, İngiltere’den Fransa’ya kadar Avrupa’nın pek çok ülkesinde ırkçı ve İslamofobik yüzlerce saldırı gerçekleşti, onlarca cami kundaklandı. Özellikle IŞİD bahanesi ile oluşturulan algı sonrasında İslamofobik saldırılarda ciddi oranda artış meydana geldi. Yapılan araştırmalar İslamofobinin temelinde korku değil düşmanlık olduğunu ortaya koyuyor. İslam’ı ve Müslümanları hedef alan ırkçı ve ayrımcı uygulamalar karşısında gerekli yasal düzenlemelerin yapılmaması ve cezai müeyyideler uygulanmaması şiddeti daha da arttırıyor. Yahudilere yapılan en ufak bir hakaret çok ciddi müeyyidelere ve kamuoyu baskısına muhatap olurken, İslam’ın kutsallarına yapılan her türlü hakaret “fikir özgürlüğü” kılıfı ile meşrulaştırılıyor.”
Küresel medya Müslümanların katledilmesini görmezden gelirken IŞİD’e neden yoğun ilgi gösteriyor?
Küresel medya Suriye’de yüzbinlerce insan yaşamını yitirirken göstermediği ilgiyi IŞİD’e gösterdi ve IŞİD’i bulunmaz bir propaganda aracı haline getirdi. Batı medyasında IŞİD bahanesiyle oluşturulan “terörist İslam” algısı, ABD ve Avrupa ülkelerinde Müslümanlara karşı büyük bir nefret dalgasına dönüşüyor. Avrupa ülkelerinde aylardır gündemin ilk sıralarında olan IŞİD nedeniyle medyada oluşturulan korku havası ve Müslümanların şiddet yanlısı olduğu algısı, başta cami dernekleri ve cemaatler olmak üzere tüm Müslümanlar için 11 Eylül sonrası yaşanan baskıların yeniden görülmesine yol açtı. Manipülatif habercilik anlayışıyla küresel aktörlerin politikalarını meşrulaştırma misyonu üstlenen uluslararası Batı medyası, dünya üzerindeki katliam ve soykırımları ise görmezden gelmeye devam ediyor. Çin’in Doğu Türkistan’da, İsrail’in Filistin’de, Myanmar’ın Arakan’da sürdürdüğü katliamlar bu yıl da uluslararası medyanın ilgisini çekmedi.
Doğu Türkistan Müslümanlarının yaşadığı zulme küresel medya duyarsız!
Çin’in gözetimi ve denetimi altında olan Doğu Türkistan bölgesindeki Müslümanlar, Çin’in hukuk ve insanlık dışı uygulamalarına maruz kalmaya devam ediyorlar. Özellikle dini inançları ve yaşam tarzları noktasında Çin yönetimi Müslümanlara yönelik baskı ve yasaklamalarını her geçen gün daha da artırarak sistematik bir sindirme politikası uyguluyor. Uygur halkı, geleneklerini, dillerini ve dinlerini yaşayamamaktan şikayetçi. Bir önceki yıl olduğu gibi geçtiğimiz Ramazan ayında oruç yasağıyla yeniden gündeme gelen baskılar namaz ibadeti için de geçerli. Retuers haber ajansının Sincanlı Müslüman göstericilerin yaşanan vahşetlere ve baskılara karşı en meşru ve demokratik taleplerini dillendirmek için kitlesel eylemler düzenlerken Çin polisinin rastgele kitlenin üzerine ateş etmesini “Baltalı ve bıçaklı göstericilerin polislere saldırısı”, “Sincanlı ayrılıkçı aşırıcı militanların kitlesel gösterileri” şeklinde lanse etmesi küresel medyanın tutumunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. CNN de Doğu Türkistan’da yaşanan vahşete dair rapor şeklinde bir haberin olması ve bu haberinde Batılı Kapitalist Blok’un Çin’e karşı ideolojik tepkisine dayalı olması ve olayların ayrıntılı bir şekilde yer almayışı küresel medya açısından çok manidar ve düşündürücü. Newyork Times ise “Doğu Türkistan” ismini sadece “küresel çapta düzenlenen bombalı eylemlerle” ve“Terörizmle Mücadele” kapsamında değerlendirmesi ve onlara yapılan etnik ve dini ayrımcılığa karşı “kör-sağır-dilsiz” oluşu küresel medyanın insan hakları noktasında sahip olduğu çifte standardı gözler önüne sermektedir. Kadir’in soğukkanlılıkla anlattığı bu vahşi uygulamalar ve insanlık onurunu ayaklar altına alan hukuksuz keyfi tutuklama ve işkenceler ne yazık ki küresel medyanın çok da ilgisini çekmedi ve gündemde hak ettiği yeri bulamadı.
İslamofobi eğitime de yansıdı
İslamofobi, 11 Eylül sonrası Avrupa’daki İslam düşmanlığının bahanesi olarak öne çıkarken siyasi, ekonomik, sosyal pek çok alanda bir nefret ve ayrımcılık söylemi olarak yaygınlaşıyor. Eğitim alanında da varlığını yoğunlukla hissettiren İslamofobi, Avrupa’da yaşayan Müslüman çocukların eğitim olanaklarını kısıtlayan, onları dışlayan bir olgu olarak gözüküyor. UHİM’in hazırlıkları devam eden “Avrupa’da Yükselen Ayrımcılık: Nefret, İslamofobi ve Irkçılık” raporu kapsamında gerçekleştirilen Avrupa ziyaretlerinde elde edilen bilgiler konunun ciddiyetini ortaya koyması açısından oldukça düşündürücü. Almanya, Fransa, Avusturya, Belçika ve Hollanda gibi ülkelerde Müslüman ailelere çocuklarının eğitimi üzerinden gösterilen zorluklar İslamofobik bir tutumun büyük hak ihlallerine yol açtığının göstergesi. Almanya, ırkçılık ve ayrımcılık konusunda göçmen ailelerin sıklıkla sorunlar yaşadığı bir ülke. Ülkedeki yabancı algısı öyle bir boyutta ki göçmen ailelerin çocukları eğitim sisteminde her türlü hak kaybına uğratılıyor. Pek çok Avrupa ülkesinde öne çıkan uygulamaya göre, eğitim çağındaki Müslüman göçmenler, özel eğitime ihtiyaç duyduğu gerekçesiyle henüz ilk öğretim çağında akademik çalışma yapma imkanlarını ortadan kaldıran okullara yönlendiriliyorlar. 2004 yılında Hollanda’daki okullarda İslamofobik sözlerle karşılaşan öğretmenlerin oranının %70'ten, bugün %74'e yükselmesi ve ülke genelinde İslam okulu açmanın zorlaştırılması İslamofobinin bir yansıması. Panteia araştırma bürosunun Anne Frank Vakfı adına yaptığı araştırma sonucuna göre orta dereceli okullarda yaşanan ayrımcılık olayları endişe verici. Hollanda okullarında Yahudi düşmanlığının boyutunu incelemek isteyen araştırmacıların karşısına çıkan olgu ise artan İslamofobik olaylar olmuş.
“İslam’ın kutsallarına yapılan her türlü hakaret “fikir özgürlüğü” kılıfı ile meşrulaştırılıyor.”
“Almanya’dan İsveç’e, Danimarka’dan Avusturya’ya, İngiltere’den Fransa’ya kadar Avrupa’nın pek çok ülkesinde ırkçı ve İslamofobik yüzlerce saldırı gerçekleşti, onlarca cami kundaklandı. Özellikle IŞİD bahanesi ile oluşturulan algı sonrasında İslamofobik saldırılarda ciddi oranda artış meydana geldi. Yapılan araştırmalar İslamofobinin temelinde korku değil düşmanlık olduğunu ortaya koyuyor. İslam’ı ve Müslümanları hedef alan ırkçı ve ayrımcı uygulamalar karşısında gerekli yasal düzenlemelerin yapılmaması ve cezai müeyyideler uygulanmaması şiddeti daha da arttırıyor. Yahudilere yapılan en ufak bir hakaret çok ciddi müeyyidelere ve kamuoyu baskısına muhatap olurken, İslam’ın kutsallarına yapılan her türlü hakaret “fikir özgürlüğü” kılıfı ile meşrulaştırılıyor.”
Küresel medya Müslümanların katledilmesini görmezden gelirken IŞİD’e neden yoğun ilgi gösteriyor?
Küresel medya Suriye’de yüzbinlerce insan yaşamını yitirirken göstermediği ilgiyi IŞİD’e gösterdi ve IŞİD’i bulunmaz bir propaganda aracı haline getirdi. Batı medyasında IŞİD bahanesiyle oluşturulan “terörist İslam” algısı, ABD ve Avrupa ülkelerinde Müslümanlara karşı büyük bir nefret dalgasına dönüşüyor. Avrupa ülkelerinde aylardır gündemin ilk sıralarında olan IŞİD nedeniyle medyada oluşturulan korku havası ve Müslümanların şiddet yanlısı olduğu algısı, başta cami dernekleri ve cemaatler olmak üzere tüm Müslümanlar için 11 Eylül sonrası yaşanan baskıların yeniden görülmesine yol açtı. Manipülatif habercilik anlayışıyla küresel aktörlerin politikalarını meşrulaştırma misyonu üstlenen uluslararası Batı medyası, dünya üzerindeki katliam ve soykırımları ise görmezden gelmeye devam ediyor. Çin’in Doğu Türkistan’da, İsrail’in Filistin’de, Myanmar’ın Arakan’da sürdürdüğü katliamlar bu yıl da uluslararası medyanın ilgisini çekmedi.
Doğu Türkistan Müslümanlarının yaşadığı zulme küresel medya duyarsız!
Çin’in gözetimi ve denetimi altında olan Doğu Türkistan bölgesindeki Müslümanlar, Çin’in hukuk ve insanlık dışı uygulamalarına maruz kalmaya devam ediyorlar. Özellikle dini inançları ve yaşam tarzları noktasında Çin yönetimi Müslümanlara yönelik baskı ve yasaklamalarını her geçen gün daha da artırarak sistematik bir sindirme politikası uyguluyor. Uygur halkı, geleneklerini, dillerini ve dinlerini yaşayamamaktan şikayetçi. Bir önceki yıl olduğu gibi geçtiğimiz Ramazan ayında oruç yasağıyla yeniden gündeme gelen baskılar namaz ibadeti için de geçerli. Retuers haber ajansının Sincanlı Müslüman göstericilerin yaşanan vahşetlere ve baskılara karşı en meşru ve demokratik taleplerini dillendirmek için kitlesel eylemler düzenlerken Çin polisinin rastgele kitlenin üzerine ateş etmesini “Baltalı ve bıçaklı göstericilerin polislere saldırısı”, “Sincanlı ayrılıkçı aşırıcı militanların kitlesel gösterileri” şeklinde lanse etmesi küresel medyanın tutumunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. CNN de Doğu Türkistan’da yaşanan vahşete dair rapor şeklinde bir haberin olması ve bu haberinde Batılı Kapitalist Blok’un Çin’e karşı ideolojik tepkisine dayalı olması ve olayların ayrıntılı bir şekilde yer almayışı küresel medya açısından çok manidar ve düşündürücü. Newyork Times ise “Doğu Türkistan” ismini sadece “küresel çapta düzenlenen bombalı eylemlerle” ve“Terörizmle Mücadele” kapsamında değerlendirmesi ve onlara yapılan etnik ve dini ayrımcılığa karşı “kör-sağır-dilsiz” oluşu küresel medyanın insan hakları noktasında sahip olduğu çifte standardı gözler önüne sermektedir. Kadir’in soğukkanlılıkla anlattığı bu vahşi uygulamalar ve insanlık onurunu ayaklar altına alan hukuksuz keyfi tutuklama ve işkenceler ne yazık ki küresel medyanın çok da ilgisini çekmedi ve gündemde hak ettiği yeri bulamadı.
İslamofobi eğitime de yansıdı
İslamofobi, 11 Eylül sonrası Avrupa’daki İslam düşmanlığının bahanesi olarak öne çıkarken siyasi, ekonomik, sosyal pek çok alanda bir nefret ve ayrımcılık söylemi olarak yaygınlaşıyor. Eğitim alanında da varlığını yoğunlukla hissettiren İslamofobi, Avrupa’da yaşayan Müslüman çocukların eğitim olanaklarını kısıtlayan, onları dışlayan bir olgu olarak gözüküyor. UHİM’in hazırlıkları devam eden “Avrupa’da Yükselen Ayrımcılık: Nefret, İslamofobi ve Irkçılık” raporu kapsamında gerçekleştirilen Avrupa ziyaretlerinde elde edilen bilgiler konunun ciddiyetini ortaya koyması açısından oldukça düşündürücü. Almanya, Fransa, Avusturya, Belçika ve Hollanda gibi ülkelerde Müslüman ailelere çocuklarının eğitimi üzerinden gösterilen zorluklar İslamofobik bir tutumun büyük hak ihlallerine yol açtığının göstergesi. Almanya, ırkçılık ve ayrımcılık konusunda göçmen ailelerin sıklıkla sorunlar yaşadığı bir ülke. Ülkedeki yabancı algısı öyle bir boyutta ki göçmen ailelerin çocukları eğitim sisteminde her türlü hak kaybına uğratılıyor. Pek çok Avrupa ülkesinde öne çıkan uygulamaya göre, eğitim çağındaki Müslüman göçmenler, özel eğitime ihtiyaç duyduğu gerekçesiyle henüz ilk öğretim çağında akademik çalışma yapma imkanlarını ortadan kaldıran okullara yönlendiriliyorlar. 2004 yılında Hollanda’daki okullarda İslamofobik sözlerle karşılaşan öğretmenlerin oranının %70'ten, bugün %74'e yükselmesi ve ülke genelinde İslam okulu açmanın zorlaştırılması İslamofobinin bir yansıması. Panteia araştırma bürosunun Anne Frank Vakfı adına yaptığı araştırma sonucuna göre orta dereceli okullarda yaşanan ayrımcılık olayları endişe verici. Hollanda okullarında Yahudi düşmanlığının boyutunu incelemek isteyen araştırmacıların karşısına çıkan olgu ise artan İslamofobik olaylar olmuş.