Prof. Dr. Büyükkara, medyada “Şii terörü”, “Sünni katliamı” gibi genelleme içeren söylemlerin yanlış olduğuna temas ederek bu tür kullanımların mezhep taassubuna, kindarlığa neden olabileceğini söyledi. İslam dünyasında yaşanan çatışmaların İslamofobiyi körüklediğini söylerken, diğer taraftan da İslam karşıtlarının bu imajın sürdürülmesinde medyayı kullanabileceğini belirtti.
Büyükkara ayrıca, geleneksel ve yeni medya aracılığıyla insanların mezhepler konusunda manipüle edildiğini belirterek, olayların büyümesindeki etkisine değindi.
İslam dünyasında yaşanan gerilimler, medyada “mezhep kavgası” söylemini doğurdu. Bu söylem, gerçekliği yansıtıyor mu?
Gerçeği yansıtmıyor demek, çok iyimserlik olur. Bir mezhep savaşı var ortada. Ama, ismi mezhep savaşı olsa da nedenleri, tam anlamıyla İslam tarihinde doğup gelişen, bugüne kadar gelen mezheplerin arasındaki inanç farklılıklarından kaynaklanmıyor. Arkasında büyük bir siyasi güç kavgası yer alıyor. Bu tarihte de böyle olmuştur. Yani, aslında mezhep savaşı diye tarihe geçen olayların arkasında mezheplerin teolojik görüşlerinin, dini görüşlerin etkisi yok gibidir. Ortada bir siyasi kavga söz konusudur. Bunun yanında iktisadi paylaşım, sosyal çalkantıların meydana getirdiği çatışmalar vardır. Ama sonuçta mezhep mensupları birbiriyle çatışıyor ve mezhep savaşı yaşanıyor gibi görülüyor. Bugün de olan budur. Bir arada yaşayan, komşuluk yapan, Müslüman kesimler birbirlerinden kız alıp veren, aynı camide namaz kılan kesimler bir takım sosyal ve siyasi çalkantılar ortaya çıkınca mezhep kimliklerini ön plana çıkarıyorlar ve birbirleriyle çatışmaya başlıyorlar. Bunun ismi de mezhep savaşı oluyor. Olaya böyle bakmak lazım.
Medyada bilhassa son dönemde, “Sünni terörü” veya "Şii terörü" gibi genelleyici ifadeler var. Bu dili nasıl buluyorsunuz? Doğru bir dil midir acaba?
Bu doğru bir dil değil. Ama ister istemez medyaya böyle yansıyor. Eğer Sünniler öldüren, öbürleri öldürülen tarafta ise “Sünniler öldürdü” şeklinde haber oluyor. Tam tersiyse “Şiiler öldürdü” şeklinde. Ama aslında arkasında bir siyasal savaş, siyasal ve ekonomik pastadan daha çok pay alma, kazanımları koruma, emniyeti sağlama gibi daha çok dünyevi sebepler yatıyor. Aslında genelleyici, “Şiiler” veya “Sünniler” şeklinde değil de, olayın habere dökülmesinde, bizzat teşkilatın veyahut şahsi bir olay ise o şahsın isimleri verilerek bu kişilerin fail olduğunu söylemek gerekiyor. Bu hem mezhebi gerilimi azaltır hem de hakikati yansıtır. Medyanın dilinin böyle olması lazım. Çünkü, “Şiiler” veya “Sünniler” diyerek genelleme yapınca, o olayla ilgili olmayan Sünniler ve Şiiler kendilerini o olayla ilgili hale getiriyorlar kendilerini ister istemez. O zaman mezhebi taassupları, doğal olarak uyanıyor. Karşılıklı kindarlıklar oluşuyor.
Peki söz konusu gerilimler İslamofobiyi körükler mi?
Tabi ki körükler. Yani bu mezhep savaşları, “Bu insanlar, yani Müslümanlar, dünyaya çeki düzen vermek iddiasındalar. Ama kendi içlerinde dahi bunu yapamıyorlar. Kendileriyle savaşıyorlar. Birbirlerinin katlini vacip görüyorlar. Vahşi öldürme tekniklerini, usullerini uyguluyorlar” şeklindeki imajı ister istemez doğuruyor. Bu islamofobiyi tabi ki körüklüyor, onu güçlendiriyor. Müslümanların bu konuda çok dikkatli olması lazım. Buna mahal vermeyecek tedbirlerin veya karşı propagandaların yapılması lazım. Ama, diğer taraftan da bir kesimin İslamofobiyi güçlendirmek için, işin bu şekilde devam etmesini istediğini görüyoruz. Yaşananlar bire bin katılarak lanse ediliyor. Belki gerçek dışı haberler üretiliyor. Sosyal medyada değişik videolar büyük bir alan paylaşımına sokuluyor. Bu da tabi İslam karşıtı güçlerin işine geliyor. Abartılarak, marjinal görüntüler veyahut söylemler sanki genelin görüntüsü ve söylemi gibi basına yansıtılıyor.
Bu noktada gençlere hangi önerilerde bulunmak istersiniz?
Gençlerin bir defa her görüntü ve haber karşısında onun doğruluğunu, yanlışlığını tartmadan, kontrolünü yapmadan onu paylaşmamalarını, onu gerçek gibi yansıtmamalarını, sanki gerçekmiş gibi onun üzerine yorumlar yapmamalarını öneriyorum. Acele davranmamaları, sağduyulu hareket etmeleri, sosyal medyanın nasıl işlediği hakkında bilgi sahibi olmaları gerekiyor. Belki bu konuda okullarımızın, üniversitelerimizin eğitici faaliyetleri olabilir, dersleri olabilir, medya okumaları türünden, bu şekilde gençlerin, medyanın nasıl doğru şekilde kullanılması gerektiği hususunda bilgilendirilmeleri gerekebilir. Bilgi ve tecrübe sahibi insanların da onlara, bu mecranın, nasıl işlediği, nasıl manipüle edildiği, insanların bu mecra üzerinden nasıl yönlendirildiğini anlatmaları, bu konularda gençleri bilgilendirmeleri gerekebilir.
Medya ve "mezhep savaşı" bağlamında eklemek istediğiniz başka bir husus var mı?
Gerçekten konuştuğumuz konu önemli. Mezhep kavgasının medyaya yansıması, din kavgası, mezhep kavgası şeklinde yansıması. Bu gerçekten önemli. Çünkü insanlar çok kolay ulaşıyorlar bu tür mecralara. Sadece her evde olan televizyon, radyo değil, internet mecrası da bu anlamda çok önemli hale geldi. İnsanlar çok kolay etkileniyorlar, manipüle oluyorlar, işin içerisine müdahil oluyorlar kendi şahsi hesaplarıyla. Dolayısıyla küçük bir kor, alevlenebiliyor. Mezhepler çatışmasını besleyen böyle bir yön de var. Biz de bunu konuşmuş olduk.
Fotoğraf: Aljazeera
Büyükkara ayrıca, geleneksel ve yeni medya aracılığıyla insanların mezhepler konusunda manipüle edildiğini belirterek, olayların büyümesindeki etkisine değindi.
İslam dünyasında yaşanan gerilimler, medyada “mezhep kavgası” söylemini doğurdu. Bu söylem, gerçekliği yansıtıyor mu?
Gerçeği yansıtmıyor demek, çok iyimserlik olur. Bir mezhep savaşı var ortada. Ama, ismi mezhep savaşı olsa da nedenleri, tam anlamıyla İslam tarihinde doğup gelişen, bugüne kadar gelen mezheplerin arasındaki inanç farklılıklarından kaynaklanmıyor. Arkasında büyük bir siyasi güç kavgası yer alıyor. Bu tarihte de böyle olmuştur. Yani, aslında mezhep savaşı diye tarihe geçen olayların arkasında mezheplerin teolojik görüşlerinin, dini görüşlerin etkisi yok gibidir. Ortada bir siyasi kavga söz konusudur. Bunun yanında iktisadi paylaşım, sosyal çalkantıların meydana getirdiği çatışmalar vardır. Ama sonuçta mezhep mensupları birbiriyle çatışıyor ve mezhep savaşı yaşanıyor gibi görülüyor. Bugün de olan budur. Bir arada yaşayan, komşuluk yapan, Müslüman kesimler birbirlerinden kız alıp veren, aynı camide namaz kılan kesimler bir takım sosyal ve siyasi çalkantılar ortaya çıkınca mezhep kimliklerini ön plana çıkarıyorlar ve birbirleriyle çatışmaya başlıyorlar. Bunun ismi de mezhep savaşı oluyor. Olaya böyle bakmak lazım.
Medyada bilhassa son dönemde, “Sünni terörü” veya "Şii terörü" gibi genelleyici ifadeler var. Bu dili nasıl buluyorsunuz? Doğru bir dil midir acaba?
Bu doğru bir dil değil. Ama ister istemez medyaya böyle yansıyor. Eğer Sünniler öldüren, öbürleri öldürülen tarafta ise “Sünniler öldürdü” şeklinde haber oluyor. Tam tersiyse “Şiiler öldürdü” şeklinde. Ama aslında arkasında bir siyasal savaş, siyasal ve ekonomik pastadan daha çok pay alma, kazanımları koruma, emniyeti sağlama gibi daha çok dünyevi sebepler yatıyor. Aslında genelleyici, “Şiiler” veya “Sünniler” şeklinde değil de, olayın habere dökülmesinde, bizzat teşkilatın veyahut şahsi bir olay ise o şahsın isimleri verilerek bu kişilerin fail olduğunu söylemek gerekiyor. Bu hem mezhebi gerilimi azaltır hem de hakikati yansıtır. Medyanın dilinin böyle olması lazım. Çünkü, “Şiiler” veya “Sünniler” diyerek genelleme yapınca, o olayla ilgili olmayan Sünniler ve Şiiler kendilerini o olayla ilgili hale getiriyorlar kendilerini ister istemez. O zaman mezhebi taassupları, doğal olarak uyanıyor. Karşılıklı kindarlıklar oluşuyor.
Peki söz konusu gerilimler İslamofobiyi körükler mi?
Tabi ki körükler. Yani bu mezhep savaşları, “Bu insanlar, yani Müslümanlar, dünyaya çeki düzen vermek iddiasındalar. Ama kendi içlerinde dahi bunu yapamıyorlar. Kendileriyle savaşıyorlar. Birbirlerinin katlini vacip görüyorlar. Vahşi öldürme tekniklerini, usullerini uyguluyorlar” şeklindeki imajı ister istemez doğuruyor. Bu islamofobiyi tabi ki körüklüyor, onu güçlendiriyor. Müslümanların bu konuda çok dikkatli olması lazım. Buna mahal vermeyecek tedbirlerin veya karşı propagandaların yapılması lazım. Ama, diğer taraftan da bir kesimin İslamofobiyi güçlendirmek için, işin bu şekilde devam etmesini istediğini görüyoruz. Yaşananlar bire bin katılarak lanse ediliyor. Belki gerçek dışı haberler üretiliyor. Sosyal medyada değişik videolar büyük bir alan paylaşımına sokuluyor. Bu da tabi İslam karşıtı güçlerin işine geliyor. Abartılarak, marjinal görüntüler veyahut söylemler sanki genelin görüntüsü ve söylemi gibi basına yansıtılıyor.
Bu noktada gençlere hangi önerilerde bulunmak istersiniz?
Gençlerin bir defa her görüntü ve haber karşısında onun doğruluğunu, yanlışlığını tartmadan, kontrolünü yapmadan onu paylaşmamalarını, onu gerçek gibi yansıtmamalarını, sanki gerçekmiş gibi onun üzerine yorumlar yapmamalarını öneriyorum. Acele davranmamaları, sağduyulu hareket etmeleri, sosyal medyanın nasıl işlediği hakkında bilgi sahibi olmaları gerekiyor. Belki bu konuda okullarımızın, üniversitelerimizin eğitici faaliyetleri olabilir, dersleri olabilir, medya okumaları türünden, bu şekilde gençlerin, medyanın nasıl doğru şekilde kullanılması gerektiği hususunda bilgilendirilmeleri gerekebilir. Bilgi ve tecrübe sahibi insanların da onlara, bu mecranın, nasıl işlediği, nasıl manipüle edildiği, insanların bu mecra üzerinden nasıl yönlendirildiğini anlatmaları, bu konularda gençleri bilgilendirmeleri gerekebilir.
Medya ve "mezhep savaşı" bağlamında eklemek istediğiniz başka bir husus var mı?
Gerçekten konuştuğumuz konu önemli. Mezhep kavgasının medyaya yansıması, din kavgası, mezhep kavgası şeklinde yansıması. Bu gerçekten önemli. Çünkü insanlar çok kolay ulaşıyorlar bu tür mecralara. Sadece her evde olan televizyon, radyo değil, internet mecrası da bu anlamda çok önemli hale geldi. İnsanlar çok kolay etkileniyorlar, manipüle oluyorlar, işin içerisine müdahil oluyorlar kendi şahsi hesaplarıyla. Dolayısıyla küçük bir kor, alevlenebiliyor. Mezhepler çatışmasını besleyen böyle bir yön de var. Biz de bunu konuşmuş olduk.
Fotoğraf: Aljazeera