Kitap hakkında “Medya ve Din Araştırmaları” Dergisinin son sayısında bir değerlendirme yazısı yayınlandı. Şeyma Tamer’in yaptığı değerlendirmede, “İslamofobi’nin boyutlarını anlamak için İslam’a yönelik olarak yürütülen korku politikalarına bakmak yeterlidir. Korku politikaları gereğince; TV, sinema, sosyal medya vb. ideolojik aygıtlar, bizzat kendilerinin tehlike altında olduğu düşüncesini diri tutmak için kullandıkları araçlardır. Bu araçlar vasıtasıyla ötekileştirdikleri ve damgaladıkları her bir Müslüman aslında kendi toplumlarını bir arada tutabilmek için oluşturdukları ortak düşmanlardır.” ifadesi yer aldı.
Değerlendirme yazısında kitapla ilgili şunlara temas edildi:
“Yedi bölümden oluşan kitabın ana başlıkları sırasıyla: i) İçimizdeki Canavarlar: Amerika’da Korku Tohumu Ekmenin Tarihçesi, ii) Dalavere Ağı: İnternette Nefreti Kışkırtmak, iii) Medyanın Savunmasız Bırakma Suçu: Müslüman Karşıtı Çılgınlığı Yayınlamak, iv) Haçlarımızı Yüklenmiş Geliyoruz: Hristiyan Sağ’ın Ahir Zaman Savaşı, v) Politika ve Peygamberliğe Dair: İsrail Yanlısı Sağın İttifakı, vi) Washington ve Ötesi: Bir Hükümet Politikası Olarak İslamofobi ve vii) Atlantik’in Öte Yakası: Nefretin Avrupa’daki Ölümcül Etkileri’dir.”
“Yoğun bir literatür çalışmasının sonucu”
“Yoğun bir literatür çalışması sonucu ortaya çıktığı anlaşılan eserin yazılma amacı, sürekli beslenen ve gitgide bir canavara dönüşen korku kültürünü araştırmaktır. Buna ek olarak Lean: “Bu, benim başkalarının acılarından menfaat temin eden küçük bir madrabazlar çetesine dikkatleri çekerek İslam’ın ve Müslümanların adaletsiz ve dengesiz bir şekilde temsil edilmesini düzeltmek için bir girişimimdir” (s. 47) diye belirtmektedir. Amacından hareketle kitap boyunca, kitle iletişim araçlarından sayısız haber örnekleri vererek İslamofobi maskesi altında yürütülen kirli siyasete dikkatleri çekerken, aynı zamanda Müslümanlara yönelik nefret suçunun da azımsanmaması ve de küçümsenmemesi gereken boyutlarda olduğunu vurgulamaktadır.”
“Kitle iletişim araçlarının bir nevi ideolojik aygıt olarak kullanıldığı günümüzde, insanları yönlendirmedeki ya da kışkırtmadaki gücünün yadsınamaz derecede önemli olduğu bir kez daha gözler önüne serilmektedir. Özellikle sosyal medya aracılığıyla sürekli pompalanan İslam nefretinin boyutlarını blog yazarlarının söylemlerinde ve eylemlerinde görmek mümkündür. Blog yazarları arasında öne çıkan öyle bir isim vardır ki kitabın büyük bir bölümünde onun sebep olduğu hadiseler anlatılmaktadır”
“Tüm kitle iletişim araçlarının İslam’a savaş açma konusunda seferber olduğu anlaşılıyor”
İslamofobi’nin sadece tek bir kanaldan yayıldığını düşünmenin safiyane bir düşünce olduğunu söylemek mümkündür. Zira yürütülen siyasi ve askeri politikalar, FBI ve sinema da dâhil olmak üzere tüm kitle iletişim araçlarının İslam’a savaş açma konusunda seferber oldukları anlaşılmaktadır. Öyle ki İslam karşıtı filmlerin sinema salonlarında gösterime girmesinin yanı sıra, özellikle filmlerdeki dehşet sahnelerinin milyonlarca gazete, dergi ve el ilanları vasıtasıyla insanlara ulaştırıldığı görülmektedir (s. 213).
Kitapta da yer yer bahsedildiği üzere, 11 Eylül terör saldırısı –her ne kadar vahim bir olay olsa da ve 19 teröristin yapmış olduğu eylemin tüm Müslümanlara mal edilmesi adilane olmasa da– aslında İslamofobi için bir dönüm noktası niteliği taşımamaktadır. Zira bu olayın öncesinde ve sonrasında İslamofobi gerçek ama aynı zamanda yersiz bir olgu olarak karşımızda durmakta ve kökleri uzun bir geçmişe dayanmaktadır. Lean defaatle haber linklerine atıf yaparak, olayın öncesinde ve sonrasındaki yıllarda yaşananlara dair çeşitli kıyaslamalarda bulunarak bu korkunun aslında temelsiz olduğunu bizlere göstermektedir.
Son olarak Lean’ın kitapta değinmiş olduğu önemli konulardan birisi de Oslo saldırılarıdır ki bu da İslam’a mal edilen olaylardan birisidir. Bu ve benzeri olaylar sonrasında ilk saatlerde müthiş bir dezenformasyon söz konusu olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Oslo saldırısının safkan bir Norveç’li tarafından gerçekleştirilmesine rağmen Geller gibi sosyal medya yazarları ve FOX haber gibi TV kanalları tarafından bu olayın faturasının da daha önceki pek çok olay gibi Müslümanlara kesildiği belirtilmektedir (s. 269).
Lean tarafından kaleme alınan bu eseri hemen herkesin okuması gerekse de bilhassa Müslümanların okuması gerekmektedir. Zaten okurken İslam’ın sadece Müslümanların kendi penceresinden gördüğü gibi olmadığı anlaşılacaktır. İslam’la tanışmamış insanların İslam’ı nasıl bildiklerine, onlara İslam’ın nasıl anlatıldığına ve dine dair öğretilerin nasıl aktarıldığına dair önemli ipuçları içermektedir.
Aynı zamanda İslamofobi endüstrisinin nasıl işlediğine dair durum tespiti açısından da oldukça önem arz etmektedir. “Şüyuu vukuundan beter” misali kitabın neredeyse tamamına yakın kısmında Müslümanlar tarafından işlenen gerçek olaylar değil aksine insanlarda korkuyu egemen kılan söylentilere rastlamak mümkündür. İslamofobiye yol açan bu nefret retoriği ise, İslam’ı karalamaya yönelik onlarca girişim arasında öne çıkmaktadır.
Özetle bu kitapta, ötekinin gözünden nasıl ötekileştirildiğimiz tüm ayrıntılarıyla ele alınmaktadır. Sonuç olarak Lean, tüm bu yaşananlardan ders çıkararak, dünyanın diğer ucundaki insanlara gerçek İslam’ın nasıl ulaştırılması gerektiği konusunda Müslümanları bilinçlendirmektedir. Bu sebeple, nicel ve nitel yöntemler kullanılarak gerçekleştirilen titiz bir saha çalışması sonucunda ortaya çıkan bu eser için Lean’e tüm Müslümanların minnet duyması gerekmektedir. Çeviriden kaynaklı olduğu düşünülen anlam kaymalarını ise kitapta anlatılanların yanında pek kıymeti harbiyesi olmadığı için göz ardı etmek mümkündür.”
Kitabın Künyesi ise şöyle:
Yazar: Nathan Lean
Çeviri: İbrahim Yılmaz
Yayınevi: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Baskı Yılı: 2015 (2.b)
Değerlendirme yazısında kitapla ilgili şunlara temas edildi:
“Yedi bölümden oluşan kitabın ana başlıkları sırasıyla: i) İçimizdeki Canavarlar: Amerika’da Korku Tohumu Ekmenin Tarihçesi, ii) Dalavere Ağı: İnternette Nefreti Kışkırtmak, iii) Medyanın Savunmasız Bırakma Suçu: Müslüman Karşıtı Çılgınlığı Yayınlamak, iv) Haçlarımızı Yüklenmiş Geliyoruz: Hristiyan Sağ’ın Ahir Zaman Savaşı, v) Politika ve Peygamberliğe Dair: İsrail Yanlısı Sağın İttifakı, vi) Washington ve Ötesi: Bir Hükümet Politikası Olarak İslamofobi ve vii) Atlantik’in Öte Yakası: Nefretin Avrupa’daki Ölümcül Etkileri’dir.”
“Yoğun bir literatür çalışmasının sonucu”
“Yoğun bir literatür çalışması sonucu ortaya çıktığı anlaşılan eserin yazılma amacı, sürekli beslenen ve gitgide bir canavara dönüşen korku kültürünü araştırmaktır. Buna ek olarak Lean: “Bu, benim başkalarının acılarından menfaat temin eden küçük bir madrabazlar çetesine dikkatleri çekerek İslam’ın ve Müslümanların adaletsiz ve dengesiz bir şekilde temsil edilmesini düzeltmek için bir girişimimdir” (s. 47) diye belirtmektedir. Amacından hareketle kitap boyunca, kitle iletişim araçlarından sayısız haber örnekleri vererek İslamofobi maskesi altında yürütülen kirli siyasete dikkatleri çekerken, aynı zamanda Müslümanlara yönelik nefret suçunun da azımsanmaması ve de küçümsenmemesi gereken boyutlarda olduğunu vurgulamaktadır.”
“Kitle iletişim araçlarının bir nevi ideolojik aygıt olarak kullanıldığı günümüzde, insanları yönlendirmedeki ya da kışkırtmadaki gücünün yadsınamaz derecede önemli olduğu bir kez daha gözler önüne serilmektedir. Özellikle sosyal medya aracılığıyla sürekli pompalanan İslam nefretinin boyutlarını blog yazarlarının söylemlerinde ve eylemlerinde görmek mümkündür. Blog yazarları arasında öne çıkan öyle bir isim vardır ki kitabın büyük bir bölümünde onun sebep olduğu hadiseler anlatılmaktadır”
“Tüm kitle iletişim araçlarının İslam’a savaş açma konusunda seferber olduğu anlaşılıyor”
İslamofobi’nin sadece tek bir kanaldan yayıldığını düşünmenin safiyane bir düşünce olduğunu söylemek mümkündür. Zira yürütülen siyasi ve askeri politikalar, FBI ve sinema da dâhil olmak üzere tüm kitle iletişim araçlarının İslam’a savaş açma konusunda seferber oldukları anlaşılmaktadır. Öyle ki İslam karşıtı filmlerin sinema salonlarında gösterime girmesinin yanı sıra, özellikle filmlerdeki dehşet sahnelerinin milyonlarca gazete, dergi ve el ilanları vasıtasıyla insanlara ulaştırıldığı görülmektedir (s. 213).
Kitapta da yer yer bahsedildiği üzere, 11 Eylül terör saldırısı –her ne kadar vahim bir olay olsa da ve 19 teröristin yapmış olduğu eylemin tüm Müslümanlara mal edilmesi adilane olmasa da– aslında İslamofobi için bir dönüm noktası niteliği taşımamaktadır. Zira bu olayın öncesinde ve sonrasında İslamofobi gerçek ama aynı zamanda yersiz bir olgu olarak karşımızda durmakta ve kökleri uzun bir geçmişe dayanmaktadır. Lean defaatle haber linklerine atıf yaparak, olayın öncesinde ve sonrasındaki yıllarda yaşananlara dair çeşitli kıyaslamalarda bulunarak bu korkunun aslında temelsiz olduğunu bizlere göstermektedir.
Son olarak Lean’ın kitapta değinmiş olduğu önemli konulardan birisi de Oslo saldırılarıdır ki bu da İslam’a mal edilen olaylardan birisidir. Bu ve benzeri olaylar sonrasında ilk saatlerde müthiş bir dezenformasyon söz konusu olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Oslo saldırısının safkan bir Norveç’li tarafından gerçekleştirilmesine rağmen Geller gibi sosyal medya yazarları ve FOX haber gibi TV kanalları tarafından bu olayın faturasının da daha önceki pek çok olay gibi Müslümanlara kesildiği belirtilmektedir (s. 269).
Lean tarafından kaleme alınan bu eseri hemen herkesin okuması gerekse de bilhassa Müslümanların okuması gerekmektedir. Zaten okurken İslam’ın sadece Müslümanların kendi penceresinden gördüğü gibi olmadığı anlaşılacaktır. İslam’la tanışmamış insanların İslam’ı nasıl bildiklerine, onlara İslam’ın nasıl anlatıldığına ve dine dair öğretilerin nasıl aktarıldığına dair önemli ipuçları içermektedir.
Aynı zamanda İslamofobi endüstrisinin nasıl işlediğine dair durum tespiti açısından da oldukça önem arz etmektedir. “Şüyuu vukuundan beter” misali kitabın neredeyse tamamına yakın kısmında Müslümanlar tarafından işlenen gerçek olaylar değil aksine insanlarda korkuyu egemen kılan söylentilere rastlamak mümkündür. İslamofobiye yol açan bu nefret retoriği ise, İslam’ı karalamaya yönelik onlarca girişim arasında öne çıkmaktadır.
Özetle bu kitapta, ötekinin gözünden nasıl ötekileştirildiğimiz tüm ayrıntılarıyla ele alınmaktadır. Sonuç olarak Lean, tüm bu yaşananlardan ders çıkararak, dünyanın diğer ucundaki insanlara gerçek İslam’ın nasıl ulaştırılması gerektiği konusunda Müslümanları bilinçlendirmektedir. Bu sebeple, nicel ve nitel yöntemler kullanılarak gerçekleştirilen titiz bir saha çalışması sonucunda ortaya çıkan bu eser için Lean’e tüm Müslümanların minnet duyması gerekmektedir. Çeviriden kaynaklı olduğu düşünülen anlam kaymalarını ise kitapta anlatılanların yanında pek kıymeti harbiyesi olmadığı için göz ardı etmek mümkündür.”
Kitabın Künyesi ise şöyle:
Yazar: Nathan Lean
Çeviri: İbrahim Yılmaz
Yayınevi: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Baskı Yılı: 2015 (2.b)