Giriş
Modern endüstriyel ekonomilerde devasa ölçeklere ulaşan küreselleşen medya, artık topluma göre değil, kendine göre toplum üretme çabasına girmiştir. Bundan dolayı kaynaştırıcı ve bütünleyici din, kültür ve toplumsal değerleri kendine uyumlu hale getirmek, hatta yok etmek için türlü türlü psikososyal yöntem ve teknikleri kullanmaktadır. Bu yöntemlerden en önemlilerden biri de “şırınga” modelidir. Şırınga modeli; kitle iletişim araçlarının mesajlarını kitlesel izleyiciyi meydana getiren tek tek bireylere bir ilaç gibi şırınga ettiği ve mesajın etkisinin tıpkı şırıngaya konan ilacın etkisi gibi gücüne bağlı olduğu sayıltısıyla karakterize olmaktadır.[1]
İşte bunlardan dolayı medya, bütün toplumsal kesimleri muhatap almaya, herkese uygun albenili mesajlar göndererek kendi yayın ağının (cemaatin) üyesi yapma gayretindedir. Medyanın gücü, izlenirlik oranlarıyla (reyting) ölçüldüğü için geniş halk kitlelerini etkilemek yayın ailesini daha geniş topluluklara yaymak ve daha çok egemen olmak için seyirci kitlesine uygun, günün her saatlerine yayılmış programlar ve yine hedef kitlelerine uygun yayın yapılmaktadır. Toplumun tüm kesimlerinin temel özellikleri analiz edilerek yapılan programlarda; çocuklara, gençlere ve yetişkine ayrı programlar üretilirken cinsiyet özelliklerine göre de ayrı programlar yapılmaktadır. Toplumsal etkinliği maksimal düzeye çıkarmak için özellikle kadın ve çocuklara yönelik programlara daha çok önem verilmektedir. Öncelikle siyasi, ideolojik ve dini yayınlar yapan medya kuruluşlarının hedefinde kadınların ve çocukların olmasının önemli bir sebebi, toplumu inşa etmelerindeki etkinliklerine bağlamak mümkündür. Kadın ve çocukların duygusal tercihlerinin ön planda olması, ikna edilebilmeleri ve aile içinde yönlendirici etkin duygusal fonksiyonlarından dolayı, onlar için hazırlanan programların geri planında, merak uyandıran, duygusal, gösterişe yönelik ve albenili içerikler öncelemektedir.
Medyanın önemli bir etkileşimi özellikle “rol model” olarak sunulan karakterler yoluyla gerçekleşmektedir. Filmler, müzik, tartışma ve haber programları gibi görsel ve işitsel yayınlar aracılığıyla karakterler, bireylerin taklit etmeye çalıştığı, sonuçta da dini tutum ve davranışlarını ona göre düzenlediği rol model olarak işlev görebilmektedir. Rol modeller, her yaş için mümkün olsa da özellikle çocuk ve gençlerde daha etkili olmaktadır. Geleneksel yollardan farklı (informel ve yaygın) dini bilgi aktarımı ve dini rol model oluşturma fonksiyonları kitle iletişim araçlarını hem aranan hem de tartışılan bir olgu haline sokmaktadır.[2]
Cumhuriyet Dönemi ve Rol Model Algısı
Ülkemizde kitleleri dönüştürülerek yeni bir halk yaratma iddiası Cumhuriyet Dönemiyle başlamıştır. Cumhuriyet Dönemi medeniyet projesinin, din unsurunu devre dışı bırakıp, dini ve dindarları “paranteze alarak” bir modernleşme hamlesi gerçekleştirme amacına binaen…[3] Cumhuriyetin ilk yıllarından beri, modernleş(tir)me ve Batılılaş(tır)ma diye tabir edilen seküler ideoloji çerçevesinde inceden işlenen üsten dayatmacı uygulamalar, devletin tüm kurumlarında ve dönemin kültür sanat etkinlikleri içinde çok hızlı yayıldığı görülmektedir. Görsel idrakin, hızlı ve etkili olma avantajını kullanan ve o dönem sanatın en yaygın aracı olan tiyatro ve sinemada işlenen konular da devlet ideolojisinin hedeflediği ‘halk prototipine’ uygun senaryolar ile kadim dini ve kültürel bağlardan izole edilmiş rol modeller üretilmesi amaçlanmıştır. Üretilen senaryo ve roller ile tiyatro ve sinemanın bir eğlence aracından öte siyasi, ideolojik dönüştürücü ve bir manipülasyon aracı olarak da kullanılması sağlanmıştır. Devletin ideolojik hedeflerinin merkezinde, Batıda olduğu gibi dinin sosyal ve resmi alanlardan çekilerek, özel alanlara, bireysel vicdanlara, özel gün ve kutlamalara çekilmesini sağlayıp belli ritüellere sıkıştırılmasının, bir devlet politikası olarak uygulanması, her ne kadar eleştiri alan tartışılan bir konu olsa da sonuçları itibariyle büyük ölçüde toplumsal taraftar bulduğu da bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Cumhuriyet ideolojisinin, Batılı gibi giyinen, düşünen ve yaşayan yeni bir halk yaratma iddiasıyla başlattığı devrimlerin baskın etkisinden her ne kadar sınırlı bir kesime hitap eden tiyatro, roman ve hikâye gibi sanat etkinlikleri bundan etkilenmiş olsa da kitlelere açılması bir süre sonra sinema ile gerçekleşmiştir. Bu durum bariz olarak geleneksel sinema ile özdeşleşen Yeşilçam filmleri ile de kendini bariz olarak göstermiştir. Yeşilçam’dan miras alınan ‘din karşıtlığı’ TV yayıncılığı ile de devam etmiştir. Dinin sembol kavram ve öncü kişileri bu istismardan fazlasıyla nasibini almıştır. Özellikle dini roller ve figürler ile beyaz perdeden TV ekranına taşınan din karşıtlığı, uzun yıllar dinin en çok istismar edilen konuların başında gelmesine sebep olmuştur. Medya, ekranından yansıyan her rol ve figür, gerçekleriyle benzeşme veya kıyaslama sonucu kurulan aidiyet/yakınlık, medyanın rol model oluşturma gücüne paralel olarak gün geçtikçe artarak gelişmiştir. Ekrana dolandırıcı, katil, ırz düşmanı ve ahlaksız rolleri ile canlandırılan sakallı, cübbeli hacı, hoca, imam, vb. sembol dini kişiliklerin itibarsızlaştırılmaları, izleyicinin kolektif bilinçaltına dindar, inançlı bu kişi ve kimlikler hakkında sürekli olumsuz algılar pompalanmıştır. İzleyicinin, gerçek ile ekrandan yansıtılan figürler arasında kurduğu düşünsel/duygusal bağ ve ortaya çıkan bu benzeşmenin dini, bilinçli olarak ahlaksız, yobaz ve güvensiz davranışların merkezine alınmasını sağlanmaktadır. Bu durum gerçek hayatta dine olduğu kadar bu kişiliklere de olan güveni zedelenmekte ve buna bağlı olarak da dinin insan üzerindeki bağlayıcılık etkisinin hafifletilmesine hatta yok olmasına sebep olmaktadır. Bu davranış, küreselleşen medya ile daha da çoğaldığı gibi baskın olan seküler değer ve kültürlere teslimiyet arttıkça daha büyük ölçeklerde yayılarak artmıştır.
Devamı diğer yazıya (Medya ve Çocuk Rol Modeller)
Modern endüstriyel ekonomilerde devasa ölçeklere ulaşan küreselleşen medya, artık topluma göre değil, kendine göre toplum üretme çabasına girmiştir. Bundan dolayı kaynaştırıcı ve bütünleyici din, kültür ve toplumsal değerleri kendine uyumlu hale getirmek, hatta yok etmek için türlü türlü psikososyal yöntem ve teknikleri kullanmaktadır. Bu yöntemlerden en önemlilerden biri de “şırınga” modelidir. Şırınga modeli; kitle iletişim araçlarının mesajlarını kitlesel izleyiciyi meydana getiren tek tek bireylere bir ilaç gibi şırınga ettiği ve mesajın etkisinin tıpkı şırıngaya konan ilacın etkisi gibi gücüne bağlı olduğu sayıltısıyla karakterize olmaktadır.[1]
İşte bunlardan dolayı medya, bütün toplumsal kesimleri muhatap almaya, herkese uygun albenili mesajlar göndererek kendi yayın ağının (cemaatin) üyesi yapma gayretindedir. Medyanın gücü, izlenirlik oranlarıyla (reyting) ölçüldüğü için geniş halk kitlelerini etkilemek yayın ailesini daha geniş topluluklara yaymak ve daha çok egemen olmak için seyirci kitlesine uygun, günün her saatlerine yayılmış programlar ve yine hedef kitlelerine uygun yayın yapılmaktadır. Toplumun tüm kesimlerinin temel özellikleri analiz edilerek yapılan programlarda; çocuklara, gençlere ve yetişkine ayrı programlar üretilirken cinsiyet özelliklerine göre de ayrı programlar yapılmaktadır. Toplumsal etkinliği maksimal düzeye çıkarmak için özellikle kadın ve çocuklara yönelik programlara daha çok önem verilmektedir. Öncelikle siyasi, ideolojik ve dini yayınlar yapan medya kuruluşlarının hedefinde kadınların ve çocukların olmasının önemli bir sebebi, toplumu inşa etmelerindeki etkinliklerine bağlamak mümkündür. Kadın ve çocukların duygusal tercihlerinin ön planda olması, ikna edilebilmeleri ve aile içinde yönlendirici etkin duygusal fonksiyonlarından dolayı, onlar için hazırlanan programların geri planında, merak uyandıran, duygusal, gösterişe yönelik ve albenili içerikler öncelemektedir.
Medyanın önemli bir etkileşimi özellikle “rol model” olarak sunulan karakterler yoluyla gerçekleşmektedir. Filmler, müzik, tartışma ve haber programları gibi görsel ve işitsel yayınlar aracılığıyla karakterler, bireylerin taklit etmeye çalıştığı, sonuçta da dini tutum ve davranışlarını ona göre düzenlediği rol model olarak işlev görebilmektedir. Rol modeller, her yaş için mümkün olsa da özellikle çocuk ve gençlerde daha etkili olmaktadır. Geleneksel yollardan farklı (informel ve yaygın) dini bilgi aktarımı ve dini rol model oluşturma fonksiyonları kitle iletişim araçlarını hem aranan hem de tartışılan bir olgu haline sokmaktadır.[2]
Cumhuriyet Dönemi ve Rol Model Algısı
Ülkemizde kitleleri dönüştürülerek yeni bir halk yaratma iddiası Cumhuriyet Dönemiyle başlamıştır. Cumhuriyet Dönemi medeniyet projesinin, din unsurunu devre dışı bırakıp, dini ve dindarları “paranteze alarak” bir modernleşme hamlesi gerçekleştirme amacına binaen…[3] Cumhuriyetin ilk yıllarından beri, modernleş(tir)me ve Batılılaş(tır)ma diye tabir edilen seküler ideoloji çerçevesinde inceden işlenen üsten dayatmacı uygulamalar, devletin tüm kurumlarında ve dönemin kültür sanat etkinlikleri içinde çok hızlı yayıldığı görülmektedir. Görsel idrakin, hızlı ve etkili olma avantajını kullanan ve o dönem sanatın en yaygın aracı olan tiyatro ve sinemada işlenen konular da devlet ideolojisinin hedeflediği ‘halk prototipine’ uygun senaryolar ile kadim dini ve kültürel bağlardan izole edilmiş rol modeller üretilmesi amaçlanmıştır. Üretilen senaryo ve roller ile tiyatro ve sinemanın bir eğlence aracından öte siyasi, ideolojik dönüştürücü ve bir manipülasyon aracı olarak da kullanılması sağlanmıştır. Devletin ideolojik hedeflerinin merkezinde, Batıda olduğu gibi dinin sosyal ve resmi alanlardan çekilerek, özel alanlara, bireysel vicdanlara, özel gün ve kutlamalara çekilmesini sağlayıp belli ritüellere sıkıştırılmasının, bir devlet politikası olarak uygulanması, her ne kadar eleştiri alan tartışılan bir konu olsa da sonuçları itibariyle büyük ölçüde toplumsal taraftar bulduğu da bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır.
Cumhuriyet ideolojisinin, Batılı gibi giyinen, düşünen ve yaşayan yeni bir halk yaratma iddiasıyla başlattığı devrimlerin baskın etkisinden her ne kadar sınırlı bir kesime hitap eden tiyatro, roman ve hikâye gibi sanat etkinlikleri bundan etkilenmiş olsa da kitlelere açılması bir süre sonra sinema ile gerçekleşmiştir. Bu durum bariz olarak geleneksel sinema ile özdeşleşen Yeşilçam filmleri ile de kendini bariz olarak göstermiştir. Yeşilçam’dan miras alınan ‘din karşıtlığı’ TV yayıncılığı ile de devam etmiştir. Dinin sembol kavram ve öncü kişileri bu istismardan fazlasıyla nasibini almıştır. Özellikle dini roller ve figürler ile beyaz perdeden TV ekranına taşınan din karşıtlığı, uzun yıllar dinin en çok istismar edilen konuların başında gelmesine sebep olmuştur. Medya, ekranından yansıyan her rol ve figür, gerçekleriyle benzeşme veya kıyaslama sonucu kurulan aidiyet/yakınlık, medyanın rol model oluşturma gücüne paralel olarak gün geçtikçe artarak gelişmiştir. Ekrana dolandırıcı, katil, ırz düşmanı ve ahlaksız rolleri ile canlandırılan sakallı, cübbeli hacı, hoca, imam, vb. sembol dini kişiliklerin itibarsızlaştırılmaları, izleyicinin kolektif bilinçaltına dindar, inançlı bu kişi ve kimlikler hakkında sürekli olumsuz algılar pompalanmıştır. İzleyicinin, gerçek ile ekrandan yansıtılan figürler arasında kurduğu düşünsel/duygusal bağ ve ortaya çıkan bu benzeşmenin dini, bilinçli olarak ahlaksız, yobaz ve güvensiz davranışların merkezine alınmasını sağlanmaktadır. Bu durum gerçek hayatta dine olduğu kadar bu kişiliklere de olan güveni zedelenmekte ve buna bağlı olarak da dinin insan üzerindeki bağlayıcılık etkisinin hafifletilmesine hatta yok olmasına sebep olmaktadır. Bu davranış, küreselleşen medya ile daha da çoğaldığı gibi baskın olan seküler değer ve kültürlere teslimiyet arttıkça daha büyük ölçeklerde yayılarak artmıştır.
Devamı diğer yazıya (Medya ve Çocuk Rol Modeller)
[1] Erol Mutlu, Televizyonu Anlamak, Ayraç Yay. Syf:24, Ankara 2008 (Katz, Elihu ve P. Lazarsfeld. Personal Influence: The Part Played by People in the flow of Mass Communication, Free Press, Glencoe, New York, 1955)
[2] Prof. Dr.Mustafa Arslan, Kitle İletişim Araçları, Medya ve Din İlişkisi Üzerine(Birey ve Toplum Dergisi., s.10 Malatya, 2016
[3] İsmail Kara, Cumhuriyet Türkiye’sinde Bir Mesele Olarak İslam, Dergâh Yay. Syf: 28, İstanbul, 2008
Tespitler çok güzel yerinde olmuş yazının devamını merak ediyorum...