Hz. Peygamber (sas)’in çocukluk dönemine anlatan, İranlı ünlü yönetmen Mecid Mecidi’nin “Hz. Muhammed Allah’ın Elçisi” filmi bugün gösterime giriyor. Film, başta “temsil” kavramı olmak üzere pek açıdan tartışmaya açıldı. Bugüne kadar yapılan değerlendirmeleri sizin için derledik.
Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu - İlahiyatçı
“Çağımız, görselliğin önde olduğu, tekniğin çok iyi kullanıldığı, İslam’ı tebliğde sözün değil, makarın değil sadece, görüntünün de çok önemli olduğu bir dönem yaşıyoruz. Bence bu dönemde, ehl-i sünnetin vurgulamış olduğu hassasiyetler göz ardı edilmemek koşuluyla, bu tür müthiş yapımlar yapılmalı. Ama Hz. Peygamber ile ilgili kırmızıçizgilerimizin olması gerekir. Ve bu filmlerde ideolojik bir saptırma değil, tamamen Allah nebisini, asr-ı saadeti, olan olayları göstermeye gayret etmek gerekir.” “Çağrıdan sonra yapılmış en ciddi film olduğu görüşündeyim ben. Çağrı’yı aşabilir mi? İkinci ve üçüncü filmlerle aşabilir.” “Ben filmi izledim. Gerçekten çok iyi hazırlanmış. Filmin yapımcısını tebrik etmek gerekir. Görseller çok iyi kullanılmış. Güzel bir profil çizilmiş. Hz. Peygamberin yüzü gösterilmemiş. Bu çok önemli benim için. Yüzünün gösterilmemesi gerekir. Arka cepheden Efendimiz ifade edilmiş. Resulullah konuşurken sesi verilmemiş. Yazı olarak geçmiş. Bunlar hassas olunan ve dikkat edilen konular. Mesela Hz. Hamza gösterilmiş bir bölümde. Bence bu, Müslümanların bir araya gelmelerine, zemin hazırlayan özellikle, mezhepsel çatışmaların çok yoğun olduğu bir dönemde, “Hayır, bizim hakemimiz Kur’an ve Hz. Muhammed’dir” diyebilecek Müslümanlar için, İslam alemi için bir çıkış yolu olabilir.” “Filmin büyük kısmını ben olgun karşıladım. Tekit edeceğim, katılmayacağım elbette noktalar vardır. Ama bu, filmi izlemeye, filmden etkilenmeye engel değildir.” “Bu tür filmlerde bizim, yapıcı olmamız gerekir. Çizgimizi belli edeceğiz, şu doğrudur, şu yanlıştır diyeceğiz. Ama 12 yaşına kadar olan bir peygamber. Ondan sonrası var. Bence bu filmin ikincisi, üçüncüsü ve dördüncüsü olacak. İşte orada bizim müdahil olmamız gerekir. Filmin yapımcısına, filmi yazanlara müdahil olmamız gerekir, ehli sünnet anlayışını ifade eden ulema olarak. O’nu eğer tanıtabiliyorsak insanlığa, film bunu takdim edebiliyorsa, küçük ayrıntılara takılmamak gerekir.”
İhsan Kabil - Sinema yazarı
“Geçtiğimiz yıl özel bir gösterimde filmi seyrettim. Perdenin karşısına tereddütle oturmuştum. Fakat filmi seyrettikçe o tereddüt bulutları dağılmaya başladı. Karşımda o büyük hassasiyete en ince değeri veren, üstüne titreyen bir çalışma.”
“İran’da çok etraflı, incelikli bir film platosu kuruldu, sırf bu filmi çekmek üzere. Yani o dönemki Mekke, olabildiğine oldukça yakın bir şekilde canlandırıldı. Dolayısıyla her türlü özen, bütün kaynaklar seferber edilerek yerine getirildi bu film içinde.”
“Sonunda cesaretli biri çıktı, İran sinemasından. Oradan da Mecidi gibi aynı zamanda dini hayat hassasiyeti olan bir yönetmen. Bir üçleme olarak düşünülen, önce çocukluğu, sonra peygamberliğe kadar olan dönemi ve peygamberlik ve sonrası şeklinde. Çocukluğunu 3 saat bir süre içinde anlatan bir film ortaya koydu.” “Sahne kuruluşu, devamlılığı, oyunculuk yönetimi, film estetiği açısından hakikaten mükemmele yakın bir anlatım söz konusu. Evet, insan elinden çıkan hiçbir şey mükemmel değildir, bunu biliyoruz. İlla ki bu filmin de eksikleri, görece hataları da olabilecektir.”
Necdet Subaşı - Din sosyologu
“Müslümanların sinema alanındaki oldukça sınırlı düzeydeki ilgilerinden haberdarım. Bu konuda sınırları zorlayan bir çalışma olduğunu da söyleyebilirim.”
“Bu film çağdaş dünya örnekleriyle kıyaslandığı zaman, hiç de geride kalabilecek bir sunum değil. Onlarla hatta yarışabilecek, sinema tekniği açısından onlarla boy ölçüşebilecek bir kaliteye de sahip.” “Hz. Muhammed üzerine, bizim toplumumuzda henüz, Çağrı filminin ötesinde sınırları aşacak biçimde bir çalışma olmadı. Çağrı da binlerce kez izlenmesine rağmen, toplumda hala tatmin edici bir film olarak gözleniyor. Demek ki toplumun buna karşı bir ilgisi var. Bir haksızlık etmek istemem. Çağrı ilk yayınlandığında, gösterime girdiğinde de özellikle İslam dünyasının bazı yerlerinde çok büyük çatışmalar olduğunu hatırlıyorum. Hindistan, Pakistan ve hatta Amerika’da bu filmin gösterime girmesini engellemek için dini duyarlılıklarla meydanlara inen, sinemalara saldıran insanların hatırlıyorum. O dönemin koşulları içerisinde “sinema”, “peygamber”, “din” gibi kavramlar arasında bir eşleşmenin zor olduğunu düşünüyorum. Bugün bunun önemli ölçüde kırıldığını düşünüyorum.”
“Film, herhangi bir şekilde İslam’ın temel iddialarını, ölçülerini bozmak, çarpıtmak, sulandırmak bu gibi şeylere sahip midir? Bu konularda tabi, ithamda bulunacak herhangi bir şey söylemek mümkün değil. Ancak şu var: Sonuçta Mecidi, bir dünyanın insanı. O dünyanın içinde beslenmiş, o dünyanın kodlarıyla, örneğin Şii, Caferi geleneği içerisinde kendini yetiştirmiş. Dolayısıyla kültürü, bilgisi, sineması, her şeyinde bu bilgilerden esinlenmesi, bu bilgileri taşıması son derece olağan bir durum. Yani dindar bir Türk sinemacısının da bu coğrafyada yapacağı bir filmin, Arabistan coğrafyasıyla ilgili bile olsa, sonuçta bu coğrafyanın izlerini taşıyacağından eminim.”
Prof. Dr. Cevat Akşit – İlahiyatçı
“Biliyorsunuz Hıristiyanlar Hz. İsa’nın (a.s.) fotoğrafını önlerine koyarlar, tapınırlar. Eğer böyle bir filmle Hz. Muhammed (sas) Efendimizi de resmetmeye ve suretini göstermeye çalışırsanız, iş Hıristiyanların âdetine döner. Sadece Hz. Muhammed (sas) Efendimizin değil, Hz. Ebubekir (ra), Hz. Ömer (ra) gibi sahabilerin de resimlerini yapmak caiz değildir. Hıristiyan âlemi, Hz. İsa’yı resmederek ne hale getirdi bakınız. Heykellerini yaptılar. Mucizelerinden etkilenip ‘Oğludur’ dediler. Bunun önünü almak için bizim ulemamız sonuca ulaşmadan önce sebeplerin ortadan kalkması için mücadele vermişlerdir.”
“İslam’da Sedd-i Zerai kavramı kötülüğe giden yolun kapatılması demektir. Eğer bu yolu açarsanız bir sürü cahil hataya düşebilir. Birçok sağlam kaynakta hadis olarak bize gelen, kutsi hadislerde de bahsedilen “suret ve köpek olan eve melekler girmez” ifadesi vardır. Böyle bir eve bereket melekleri girmez. Azrail girer elbet. Bazıları bu konuyu yanlış anlıyor. Suret yapan ve onlara önem atfedenler için mahşerde “Hadi bunu dirilt” denecek. Diriltinceye kadar azap edilecek denen hadisler var” “Bugün filmde masum gibi servis edilen temsilin bu işin önünü açması ve tartışma konusu olmasının tehlikelidir. Tartışmaya gerek kalmaksızın “böyle bir tasvir yapılamaz”. Hiçbir ehlisünnet âliminin bunu mazur göremez. Din oyuncak değildir. Kurtarıcımız efendimiz peygamberimiz popüler kültürün bir parçası haline getirilemez, hele hele pazar malzemesi asla yapılamaz”.
Osman Sınav - Yapımcı ve yönetmen
"Çok anlamlı ve güzel bir iş, olağanüstü bir film oldu. Mecidi'nin bakışını, hikayeyi değerlendirme şeklini ve çekimlerini beğendim. Peygamber'in gelişini, vahyin ne şartlarda indiğini o kadar güzel anlatıyor ki o duyguyu çok iyi geçiriyor izleyenlere. Uzun yıllar çalıştı. Sinema tarihi açısından ve tüm dünya insanlığı için çok değerli bir film oldu. Bilgim dahilinde, spekülasyon yapılacak bir film de değil. Şüpheye yer bırakmayan, pürüzsüz bir film."
Hayrettin Karaman - İlahiyatçı
“İslamî hassasiyetlere dikkat edildiğini gördüm. Peygamberimizin suretinin doğrudan bir insan tarafından gösterilmemesi gerekir. Bu filmde de bu hassasiyete dikkat edilerek, efendimizin yüzünün hiçbir şekilde gösterilmediğini gördüm. Bu film ümmete ve dünyaya ne kazandırır diyerek izlenimde bulundum. Müspet düşünceler vereceği kanaatine vardım. Zaten yönetmenin bu filmi yapma gerekçelerinden bir tanesi de, İslamofobinin dünyada yaygınlaştırılması ve Peygamberimizle alakalı karikatürler ve benzeri kampanyaların yanlışlığını ortaya çıkarmak. Bu açıdan önemli bir film olmuş”
Kaynaklar: Milli Gazete ve Yeni Şafak'ın çeşitli haberleri ile A Haber'de yayınlanan bir programdan derlenmiştir

Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu - İlahiyatçı
“Çağımız, görselliğin önde olduğu, tekniğin çok iyi kullanıldığı, İslam’ı tebliğde sözün değil, makarın değil sadece, görüntünün de çok önemli olduğu bir dönem yaşıyoruz. Bence bu dönemde, ehl-i sünnetin vurgulamış olduğu hassasiyetler göz ardı edilmemek koşuluyla, bu tür müthiş yapımlar yapılmalı. Ama Hz. Peygamber ile ilgili kırmızıçizgilerimizin olması gerekir. Ve bu filmlerde ideolojik bir saptırma değil, tamamen Allah nebisini, asr-ı saadeti, olan olayları göstermeye gayret etmek gerekir.” “Çağrıdan sonra yapılmış en ciddi film olduğu görüşündeyim ben. Çağrı’yı aşabilir mi? İkinci ve üçüncü filmlerle aşabilir.” “Ben filmi izledim. Gerçekten çok iyi hazırlanmış. Filmin yapımcısını tebrik etmek gerekir. Görseller çok iyi kullanılmış. Güzel bir profil çizilmiş. Hz. Peygamberin yüzü gösterilmemiş. Bu çok önemli benim için. Yüzünün gösterilmemesi gerekir. Arka cepheden Efendimiz ifade edilmiş. Resulullah konuşurken sesi verilmemiş. Yazı olarak geçmiş. Bunlar hassas olunan ve dikkat edilen konular. Mesela Hz. Hamza gösterilmiş bir bölümde. Bence bu, Müslümanların bir araya gelmelerine, zemin hazırlayan özellikle, mezhepsel çatışmaların çok yoğun olduğu bir dönemde, “Hayır, bizim hakemimiz Kur’an ve Hz. Muhammed’dir” diyebilecek Müslümanlar için, İslam alemi için bir çıkış yolu olabilir.” “Filmin büyük kısmını ben olgun karşıladım. Tekit edeceğim, katılmayacağım elbette noktalar vardır. Ama bu, filmi izlemeye, filmden etkilenmeye engel değildir.” “Bu tür filmlerde bizim, yapıcı olmamız gerekir. Çizgimizi belli edeceğiz, şu doğrudur, şu yanlıştır diyeceğiz. Ama 12 yaşına kadar olan bir peygamber. Ondan sonrası var. Bence bu filmin ikincisi, üçüncüsü ve dördüncüsü olacak. İşte orada bizim müdahil olmamız gerekir. Filmin yapımcısına, filmi yazanlara müdahil olmamız gerekir, ehli sünnet anlayışını ifade eden ulema olarak. O’nu eğer tanıtabiliyorsak insanlığa, film bunu takdim edebiliyorsa, küçük ayrıntılara takılmamak gerekir.”

İhsan Kabil - Sinema yazarı
“Geçtiğimiz yıl özel bir gösterimde filmi seyrettim. Perdenin karşısına tereddütle oturmuştum. Fakat filmi seyrettikçe o tereddüt bulutları dağılmaya başladı. Karşımda o büyük hassasiyete en ince değeri veren, üstüne titreyen bir çalışma.”
“İran’da çok etraflı, incelikli bir film platosu kuruldu, sırf bu filmi çekmek üzere. Yani o dönemki Mekke, olabildiğine oldukça yakın bir şekilde canlandırıldı. Dolayısıyla her türlü özen, bütün kaynaklar seferber edilerek yerine getirildi bu film içinde.”
“Sonunda cesaretli biri çıktı, İran sinemasından. Oradan da Mecidi gibi aynı zamanda dini hayat hassasiyeti olan bir yönetmen. Bir üçleme olarak düşünülen, önce çocukluğu, sonra peygamberliğe kadar olan dönemi ve peygamberlik ve sonrası şeklinde. Çocukluğunu 3 saat bir süre içinde anlatan bir film ortaya koydu.” “Sahne kuruluşu, devamlılığı, oyunculuk yönetimi, film estetiği açısından hakikaten mükemmele yakın bir anlatım söz konusu. Evet, insan elinden çıkan hiçbir şey mükemmel değildir, bunu biliyoruz. İlla ki bu filmin de eksikleri, görece hataları da olabilecektir.”

Necdet Subaşı - Din sosyologu
“Müslümanların sinema alanındaki oldukça sınırlı düzeydeki ilgilerinden haberdarım. Bu konuda sınırları zorlayan bir çalışma olduğunu da söyleyebilirim.”
“Bu film çağdaş dünya örnekleriyle kıyaslandığı zaman, hiç de geride kalabilecek bir sunum değil. Onlarla hatta yarışabilecek, sinema tekniği açısından onlarla boy ölçüşebilecek bir kaliteye de sahip.” “Hz. Muhammed üzerine, bizim toplumumuzda henüz, Çağrı filminin ötesinde sınırları aşacak biçimde bir çalışma olmadı. Çağrı da binlerce kez izlenmesine rağmen, toplumda hala tatmin edici bir film olarak gözleniyor. Demek ki toplumun buna karşı bir ilgisi var. Bir haksızlık etmek istemem. Çağrı ilk yayınlandığında, gösterime girdiğinde de özellikle İslam dünyasının bazı yerlerinde çok büyük çatışmalar olduğunu hatırlıyorum. Hindistan, Pakistan ve hatta Amerika’da bu filmin gösterime girmesini engellemek için dini duyarlılıklarla meydanlara inen, sinemalara saldıran insanların hatırlıyorum. O dönemin koşulları içerisinde “sinema”, “peygamber”, “din” gibi kavramlar arasında bir eşleşmenin zor olduğunu düşünüyorum. Bugün bunun önemli ölçüde kırıldığını düşünüyorum.”
“Film, herhangi bir şekilde İslam’ın temel iddialarını, ölçülerini bozmak, çarpıtmak, sulandırmak bu gibi şeylere sahip midir? Bu konularda tabi, ithamda bulunacak herhangi bir şey söylemek mümkün değil. Ancak şu var: Sonuçta Mecidi, bir dünyanın insanı. O dünyanın içinde beslenmiş, o dünyanın kodlarıyla, örneğin Şii, Caferi geleneği içerisinde kendini yetiştirmiş. Dolayısıyla kültürü, bilgisi, sineması, her şeyinde bu bilgilerden esinlenmesi, bu bilgileri taşıması son derece olağan bir durum. Yani dindar bir Türk sinemacısının da bu coğrafyada yapacağı bir filmin, Arabistan coğrafyasıyla ilgili bile olsa, sonuçta bu coğrafyanın izlerini taşıyacağından eminim.”

Prof. Dr. Cevat Akşit – İlahiyatçı
“Biliyorsunuz Hıristiyanlar Hz. İsa’nın (a.s.) fotoğrafını önlerine koyarlar, tapınırlar. Eğer böyle bir filmle Hz. Muhammed (sas) Efendimizi de resmetmeye ve suretini göstermeye çalışırsanız, iş Hıristiyanların âdetine döner. Sadece Hz. Muhammed (sas) Efendimizin değil, Hz. Ebubekir (ra), Hz. Ömer (ra) gibi sahabilerin de resimlerini yapmak caiz değildir. Hıristiyan âlemi, Hz. İsa’yı resmederek ne hale getirdi bakınız. Heykellerini yaptılar. Mucizelerinden etkilenip ‘Oğludur’ dediler. Bunun önünü almak için bizim ulemamız sonuca ulaşmadan önce sebeplerin ortadan kalkması için mücadele vermişlerdir.”
“İslam’da Sedd-i Zerai kavramı kötülüğe giden yolun kapatılması demektir. Eğer bu yolu açarsanız bir sürü cahil hataya düşebilir. Birçok sağlam kaynakta hadis olarak bize gelen, kutsi hadislerde de bahsedilen “suret ve köpek olan eve melekler girmez” ifadesi vardır. Böyle bir eve bereket melekleri girmez. Azrail girer elbet. Bazıları bu konuyu yanlış anlıyor. Suret yapan ve onlara önem atfedenler için mahşerde “Hadi bunu dirilt” denecek. Diriltinceye kadar azap edilecek denen hadisler var” “Bugün filmde masum gibi servis edilen temsilin bu işin önünü açması ve tartışma konusu olmasının tehlikelidir. Tartışmaya gerek kalmaksızın “böyle bir tasvir yapılamaz”. Hiçbir ehlisünnet âliminin bunu mazur göremez. Din oyuncak değildir. Kurtarıcımız efendimiz peygamberimiz popüler kültürün bir parçası haline getirilemez, hele hele pazar malzemesi asla yapılamaz”.

Osman Sınav - Yapımcı ve yönetmen
"Çok anlamlı ve güzel bir iş, olağanüstü bir film oldu. Mecidi'nin bakışını, hikayeyi değerlendirme şeklini ve çekimlerini beğendim. Peygamber'in gelişini, vahyin ne şartlarda indiğini o kadar güzel anlatıyor ki o duyguyu çok iyi geçiriyor izleyenlere. Uzun yıllar çalıştı. Sinema tarihi açısından ve tüm dünya insanlığı için çok değerli bir film oldu. Bilgim dahilinde, spekülasyon yapılacak bir film de değil. Şüpheye yer bırakmayan, pürüzsüz bir film."

Hayrettin Karaman - İlahiyatçı
“İslamî hassasiyetlere dikkat edildiğini gördüm. Peygamberimizin suretinin doğrudan bir insan tarafından gösterilmemesi gerekir. Bu filmde de bu hassasiyete dikkat edilerek, efendimizin yüzünün hiçbir şekilde gösterilmediğini gördüm. Bu film ümmete ve dünyaya ne kazandırır diyerek izlenimde bulundum. Müspet düşünceler vereceği kanaatine vardım. Zaten yönetmenin bu filmi yapma gerekçelerinden bir tanesi de, İslamofobinin dünyada yaygınlaştırılması ve Peygamberimizle alakalı karikatürler ve benzeri kampanyaların yanlışlığını ortaya çıkarmak. Bu açıdan önemli bir film olmuş”
Kaynaklar: Milli Gazete ve Yeni Şafak'ın çeşitli haberleri ile A Haber'de yayınlanan bir programdan derlenmiştir