Yazar Yıldız Ramazanoğlu, “İsrail işgali ve zulmü meşrulaştırmak için medya ve sanatı bir algı enstrümanı olarak silah gibi kullanıyor. Bu şekilde aslında bütün bir dünya kamuoyunu ikna odasına almış desek yanlış olmaz. Bu ince yolları asıl bizim hak ve hakikat için kullanmamız şart. Medya bir silaha dönüşmüş; ama biz neden hayırlı yolda network ağları kuramıyoruz?” dedi.
Ramazanoğlu, düşüncemektebi.com’da yayınlanan söyleşisinde, Filistin konusunu gündeme getirerek, Müslümanların ortak etki-tepki verebileceği bir iletişim ağının olması gerektiğini söyledi.
İşgalci İsrail’in, medyayı bir algı enstrümanı olarak kullandığını vurgulayan Ramazanoğlu “İsrail işgali ve zulmü meşrulaştırmak için medya ve sanatı bir algı enstrümanı olarak silah gibi kullanıyor. Bu şekilde aslında bütün bir dünya kamuoyunu ikna odasına almış desek yanlış olmaz. Bu ince yolları asıl bizim hak ve hakikat için kullanmamız şart. Medya bir silaha dönüşmüş; ama biz neden hayırlı yolda network ağları kuramıyoruz? Bugün Filistin’i destekleyen birçok insan var, çeşitli alanlarda bu desteği ortaya koyanlarla sofistike yollarla bir araya gelmemiz lazım uluslararası alanda. Ortak etki-tepki verebileceğimiz iletişim ağları olmalı” diye konuştu.
“Bütün işgallerin fikri alt yapısı sinema diliyle oluşturuluyor”
Söyleşi sırasında sanat ve sinema konusunda görüşlerini de paylaşan Ramazanoğlu, medyanın bütün işgallerin fikri alt yapısını oluşturduğunu ifade etti. En fazla izlenen dizilere bakıldığında bütün Müslümanların terörist olarak yansıtıldığını kaydeden Ramazanoğlu, şöyle devam etti: “Sinema zihin oluşturma gücü açısından bugün dünyada neredeyse bir numara. Bütün işgallerin fikri alt yapısı sinema ve belgesel diliyle oluşturuluyor. Sinema kurgular yaparak algıları yönetmenin kralı. Dünyadaki iyi-kötü, güzel çirkin, doğru yanlış, değerli değersiz ayrımı ve tanımları burada yapılıyor. Aslında bu dünyada kim güçlüyse tanımlama gücünü de ele geçirmiş durumda. Güç tanımlama hakkına dönüşmüş durumda. İnsanın kendisini tanımlamasına izin verilen bir dünya değil burası. Dışarıdan tanımlanıyorsunuz ve bu büyük bir şiddet. Dünyanın en çok izlenen dizilerine bakın, Amerikan filmlerindeki bütün Kolombiyalılar uyuşturucu satıcısı, bütün zenciler potansiyel suçlu, bütün Müslümanlar insanları imha eden biri ya da kafasının bir yerinde bu fikirle dolaşan potansiyel terörist.”
“Yoğun mesajların ezici gücüne teslim olunuyor”
Diğer taraftan Ramazanoğlu insanların çeşitli bilgilenme kaynaklarına sahip olmalarına rağmen, en entelektüel zannedilen insanların bile, doğru algılayamadığını belirterek “Yoğun mesajların ezici gücüne teslim olabiliyorlar. Bugüne kadar Amerikan sineması bunu başarıyla yaptı. Avrupa sinemasına baktığımız zaman da benzer bir durumla karşılaşıyorsunuz; fakat temel sorun kendimize dair bilgiyi duyguyu ve hakikati nazara verme ve yayma güçlüğümüz.” değerlendirmesinde bulundu.
“Mecid Mecidî, art niyetle suçlanmamalıydı”
Ramazanoğlu, İranlı yönetmen Mecid Mecidî’nin yönetmenliğini yaptığı ve Hz. Peygamber (sas)’in çocukluk dönemini konu alan filmle ilgili olarak da şunları söyledi: Mustafa Akad Çağrı filmini çektiğinde çok büyük tepkiler almıştı. Gösterime sokulduğu sinemalar yakılmak ile tehdit edilmişti. Zaten ne yazık ki bir otel odasında bombalanıp öldürüldü, kafasında çok iyi projeler varken. Neticede öyle hassas bir konu ki ne kadar ihtimam gösterilirse gösterilsin, daima üzerinde konuşulacak ve tartışılacak. Bunun ölümcül bir şekilde yapılması, niyetlerin sorgulanması, bir aşağılamaya ithama dönüşmesi doğru olmaz. Akad’dan 40-50 sene sonra biri çıkıp emek vermiş. Dünyadaki önemli âlimlerle görüşüp, kapsamlı bir film platosu kurmak için beş yıl harcayıp, okuyarak çabalayarak Şii ile Sünni dünyayı yakınlaştırmaya da çalışarak bir film çekmiş. Yanlışlar da yapmış olabilir ki ilahiyatçılarımız tarihi hataları usulünce tartışıp konuşacak. Fakat gençlere ne izletelim denilince aklımıza gelen ilk beş isimden biri olan, nice kıymetli filmlere imza atmış bir yönetmen (Mecid Mecidi) art niyetle suçlanmamalıydı. Filmin başında sübjektif bir alandan seslendiğini kendi muhayyilesi olduğunu beyan etmiş zaten. İslam tarihinde hiçbir film, tez, makale, çalışma peygamber efendimizin hayatı hakkında nihai sözü söyleyemez hakikati ben temsil ediyorum da diyemez. Bu şekilde yaklaşırsak Süleyman Çelebi’yi yerden yere vurmamız gerekir, sen Âmine annemiz peygamber efendimizi doğururken yanında mıydın ki hararetinden, cam dolusu şerbetlerden, meleklerden söz ediyorsun? Oysa kalbinden kopup gelmiş bu şiir başımızın tacı yüzlerce yıldır.
Ramazanoğlu, düşüncemektebi.com’da yayınlanan söyleşisinde, Filistin konusunu gündeme getirerek, Müslümanların ortak etki-tepki verebileceği bir iletişim ağının olması gerektiğini söyledi.
İşgalci İsrail’in, medyayı bir algı enstrümanı olarak kullandığını vurgulayan Ramazanoğlu “İsrail işgali ve zulmü meşrulaştırmak için medya ve sanatı bir algı enstrümanı olarak silah gibi kullanıyor. Bu şekilde aslında bütün bir dünya kamuoyunu ikna odasına almış desek yanlış olmaz. Bu ince yolları asıl bizim hak ve hakikat için kullanmamız şart. Medya bir silaha dönüşmüş; ama biz neden hayırlı yolda network ağları kuramıyoruz? Bugün Filistin’i destekleyen birçok insan var, çeşitli alanlarda bu desteği ortaya koyanlarla sofistike yollarla bir araya gelmemiz lazım uluslararası alanda. Ortak etki-tepki verebileceğimiz iletişim ağları olmalı” diye konuştu.
“Bütün işgallerin fikri alt yapısı sinema diliyle oluşturuluyor”
Söyleşi sırasında sanat ve sinema konusunda görüşlerini de paylaşan Ramazanoğlu, medyanın bütün işgallerin fikri alt yapısını oluşturduğunu ifade etti. En fazla izlenen dizilere bakıldığında bütün Müslümanların terörist olarak yansıtıldığını kaydeden Ramazanoğlu, şöyle devam etti: “Sinema zihin oluşturma gücü açısından bugün dünyada neredeyse bir numara. Bütün işgallerin fikri alt yapısı sinema ve belgesel diliyle oluşturuluyor. Sinema kurgular yaparak algıları yönetmenin kralı. Dünyadaki iyi-kötü, güzel çirkin, doğru yanlış, değerli değersiz ayrımı ve tanımları burada yapılıyor. Aslında bu dünyada kim güçlüyse tanımlama gücünü de ele geçirmiş durumda. Güç tanımlama hakkına dönüşmüş durumda. İnsanın kendisini tanımlamasına izin verilen bir dünya değil burası. Dışarıdan tanımlanıyorsunuz ve bu büyük bir şiddet. Dünyanın en çok izlenen dizilerine bakın, Amerikan filmlerindeki bütün Kolombiyalılar uyuşturucu satıcısı, bütün zenciler potansiyel suçlu, bütün Müslümanlar insanları imha eden biri ya da kafasının bir yerinde bu fikirle dolaşan potansiyel terörist.”
“Yoğun mesajların ezici gücüne teslim olunuyor”
Diğer taraftan Ramazanoğlu insanların çeşitli bilgilenme kaynaklarına sahip olmalarına rağmen, en entelektüel zannedilen insanların bile, doğru algılayamadığını belirterek “Yoğun mesajların ezici gücüne teslim olabiliyorlar. Bugüne kadar Amerikan sineması bunu başarıyla yaptı. Avrupa sinemasına baktığımız zaman da benzer bir durumla karşılaşıyorsunuz; fakat temel sorun kendimize dair bilgiyi duyguyu ve hakikati nazara verme ve yayma güçlüğümüz.” değerlendirmesinde bulundu.
“Mecid Mecidî, art niyetle suçlanmamalıydı”
Ramazanoğlu, İranlı yönetmen Mecid Mecidî’nin yönetmenliğini yaptığı ve Hz. Peygamber (sas)’in çocukluk dönemini konu alan filmle ilgili olarak da şunları söyledi: Mustafa Akad Çağrı filmini çektiğinde çok büyük tepkiler almıştı. Gösterime sokulduğu sinemalar yakılmak ile tehdit edilmişti. Zaten ne yazık ki bir otel odasında bombalanıp öldürüldü, kafasında çok iyi projeler varken. Neticede öyle hassas bir konu ki ne kadar ihtimam gösterilirse gösterilsin, daima üzerinde konuşulacak ve tartışılacak. Bunun ölümcül bir şekilde yapılması, niyetlerin sorgulanması, bir aşağılamaya ithama dönüşmesi doğru olmaz. Akad’dan 40-50 sene sonra biri çıkıp emek vermiş. Dünyadaki önemli âlimlerle görüşüp, kapsamlı bir film platosu kurmak için beş yıl harcayıp, okuyarak çabalayarak Şii ile Sünni dünyayı yakınlaştırmaya da çalışarak bir film çekmiş. Yanlışlar da yapmış olabilir ki ilahiyatçılarımız tarihi hataları usulünce tartışıp konuşacak. Fakat gençlere ne izletelim denilince aklımıza gelen ilk beş isimden biri olan, nice kıymetli filmlere imza atmış bir yönetmen (Mecid Mecidi) art niyetle suçlanmamalıydı. Filmin başında sübjektif bir alandan seslendiğini kendi muhayyilesi olduğunu beyan etmiş zaten. İslam tarihinde hiçbir film, tez, makale, çalışma peygamber efendimizin hayatı hakkında nihai sözü söyleyemez hakikati ben temsil ediyorum da diyemez. Bu şekilde yaklaşırsak Süleyman Çelebi’yi yerden yere vurmamız gerekir, sen Âmine annemiz peygamber efendimizi doğururken yanında mıydın ki hararetinden, cam dolusu şerbetlerden, meleklerden söz ediyorsun? Oysa kalbinden kopup gelmiş bu şiir başımızın tacı yüzlerce yıldır.