Sen (Seine) Nehri’ni gezi tekneleriyle Eyfel Kulesi‘nden başlayıp, buradan Notre Dame Katedrali‘ne kadar gidip dönmek unutulmaz bir deneyim. Gezi boyunca birbirinden harika saraylar, bahçeler ve müzeler görürsünüz. Fakat gezinin merkezinde Eyfel Kulesi var. Tarihin, mimarinin ve sanatın iç içe olduğu bu konseptte en büyük ilgiyi neden Eyfel Kulesi görür diye düşündüğümüzde, karşımıza Batının tarihi, modernleşme serüveni ve popüler kültürü çıkar.
Sanayileşmeyi modernleşmenin merkezine alan ve maddeci determinizm üzerinden kurgulanan bu ilerleyiş, modern insanın geleneksel olana/taşa demir üzerinden endüstriyel nitelikli bir meydan okuyuşudur. Bu ürünü/sanayinin ham maddesi olan demiri değerli kılan ise modern insanın kendisine estetiksel dokunuşu ve sanatsal bir yapıta/Eyfel Kulesi’ne dönüştürmesidir.
Eyfel Kulesi, insanlığın temel dönüşüm evrelerinden biri olan modernleşmenin mekanik bir işleyiş ve endüstriyel bir ilerleyiş olmasına rağmen estetikten ari olamadığının somut bir göstergesidir. Bu nedenle insanlığın daha önce tecrübe ettiği tüm dönüşüm ve değişimler sanat ve estetikten uzak olmadığı gibi gelecek kurgular da sanat ve estetikten ayrı kalamayacaktır. Bu durum, insanlığın ürettiğine insanilik katmasıdır ve dijital olan da bu insanilikten/estetikten/sanattan hissesini alacaktır.
Peki nedir estetik?
‘Estetik’ sözcüğü etimolojik kökenini, Yunanca ‘duyum’, ‘algı’ anlamlarına gelen ‘aisthesis’ sözcüğünden alır. Estetik bu bağlamda felsefede duyum ya da algı teorisi anlamında da kullanılmaktadır. İlk olarak Alexander Baumgarten ‘Aesthetica’ (1750) adlı yapıtında, estetiği duyum ya da algı bilgisi anlamında teknik bir terim olarak kullanır. Bu nedenle Baumgarten, felsefe tarihinde modern felsefi estetiğin kurucusu olarak kabul edilir. Baumgarten estetiği duyusal bilgi ve onun mükemmelliği ile ilişkilendirir ve bu bağlamda güzel de duyusal bilginin mükemmelliği olarak karşımıza çıkar.
Felsefi estetik, güzelin ne olduğunu araştıran bir disiplindir, çünkü algıdaki yetkinlik ve tamamlanmışlığı oluşturan şey güzel olarak tanımlanabilir. Kant, estetik sözcüğünü algısal yetkinlik yani güzel ve hoş olanın bilimi ya da öğretisi anlamlarında kullanmıştır. Algımızı uyaran, bizde belli bir hoşlanma ve bütünlük duygusu yaratan güzel obje, estetik algının zeminini oluşturur. ‘Estetik’ sözcüğü genel olarak güzel olana ve özel olarak da sanatsal oluşuma yönelik duyarlılık ve yeteneğe işaret etmektedir. Özetle felsefede estetik, güzelin ne olduğunu araştıran disiplin olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde Estetik “Tüketim Nesnesi Olarak Estetik” ve “Teknolojik Kurgu ve Üretime Dayalı Dijital Estetik” olarak iki şekilde ele alınabilir:
Tüketim Nesnesi Olarak Estetik: Haz odaklı tüketimin kültürel unsuru olarak işlev görmektedir. Hatta estetik, meta estetiği ve kültür endüstrisi kavramları, kapitalist ekonomilerin birer dinamosu olarak biri birleriyle etkileşim halindedirler. Küreselleşme sürecinin etkisiyle sanat üretiminin teknolojik gelişmelerden etkilenmesi esere/ürüne bir nesne özelliği yüklenmiştir. Böylece hem algılayan hem de algılanan bir tüketim nesnesine dönüşmüştür.
Teknolojik Kurgu ve Üretime Dayalı Dijital Estetik: İnsanın transhuman geçişinde teknolojinin kullanımıyla dijital estetiğin tüm alanlarda üretildiği görülmektedir. Bu süreçte toplum 1.0’dan toplum 5.0’a dönüşürken Endüstri 1.0’dan 4.0’a evrildi. Teknolojik üretim, insanlığın bilinçaltına kendi meşruiyetini, sunduğu ürünlere estetik bir nitelik katarak bulmaya çalışmakta. Bir taraftan üretilen ürünler doğadan taklit edilerek üretilmekte ki bu durum da o ürüne fıtrilik/doğallık katmakta. Öte yandan da üretilen ürünler, insanlarda şemaları bulunan meta biçiminde üretilerek, nesneler insaniliğe yaklaştırılmakta. Bu durum, bir açıdan teknolojinin her şeyi araçsallaştırdığı şeklinde değerlendirileceği gibi öte taraftan insanilik katılmayan/estetiksel dokunuşlarla şekillenmeyen hiçbir ürünün de karşılık bulamayacağı dolayısıyla insanlığın geleceği için umutlu olmayı ihtisas ettirmektedir…
Sanayileşmeyi modernleşmenin merkezine alan ve maddeci determinizm üzerinden kurgulanan bu ilerleyiş, modern insanın geleneksel olana/taşa demir üzerinden endüstriyel nitelikli bir meydan okuyuşudur. Bu ürünü/sanayinin ham maddesi olan demiri değerli kılan ise modern insanın kendisine estetiksel dokunuşu ve sanatsal bir yapıta/Eyfel Kulesi’ne dönüştürmesidir.
Eyfel Kulesi, insanlığın temel dönüşüm evrelerinden biri olan modernleşmenin mekanik bir işleyiş ve endüstriyel bir ilerleyiş olmasına rağmen estetikten ari olamadığının somut bir göstergesidir. Bu nedenle insanlığın daha önce tecrübe ettiği tüm dönüşüm ve değişimler sanat ve estetikten uzak olmadığı gibi gelecek kurgular da sanat ve estetikten ayrı kalamayacaktır. Bu durum, insanlığın ürettiğine insanilik katmasıdır ve dijital olan da bu insanilikten/estetikten/sanattan hissesini alacaktır.
Peki nedir estetik?
‘Estetik’ sözcüğü etimolojik kökenini, Yunanca ‘duyum’, ‘algı’ anlamlarına gelen ‘aisthesis’ sözcüğünden alır. Estetik bu bağlamda felsefede duyum ya da algı teorisi anlamında da kullanılmaktadır. İlk olarak Alexander Baumgarten ‘Aesthetica’ (1750) adlı yapıtında, estetiği duyum ya da algı bilgisi anlamında teknik bir terim olarak kullanır. Bu nedenle Baumgarten, felsefe tarihinde modern felsefi estetiğin kurucusu olarak kabul edilir. Baumgarten estetiği duyusal bilgi ve onun mükemmelliği ile ilişkilendirir ve bu bağlamda güzel de duyusal bilginin mükemmelliği olarak karşımıza çıkar.
Felsefi estetik, güzelin ne olduğunu araştıran bir disiplindir, çünkü algıdaki yetkinlik ve tamamlanmışlığı oluşturan şey güzel olarak tanımlanabilir. Kant, estetik sözcüğünü algısal yetkinlik yani güzel ve hoş olanın bilimi ya da öğretisi anlamlarında kullanmıştır. Algımızı uyaran, bizde belli bir hoşlanma ve bütünlük duygusu yaratan güzel obje, estetik algının zeminini oluşturur. ‘Estetik’ sözcüğü genel olarak güzel olana ve özel olarak da sanatsal oluşuma yönelik duyarlılık ve yeteneğe işaret etmektedir. Özetle felsefede estetik, güzelin ne olduğunu araştıran disiplin olarak karşımıza çıkmaktadır.
Günümüzde Estetik “Tüketim Nesnesi Olarak Estetik” ve “Teknolojik Kurgu ve Üretime Dayalı Dijital Estetik” olarak iki şekilde ele alınabilir:
Tüketim Nesnesi Olarak Estetik: Haz odaklı tüketimin kültürel unsuru olarak işlev görmektedir. Hatta estetik, meta estetiği ve kültür endüstrisi kavramları, kapitalist ekonomilerin birer dinamosu olarak biri birleriyle etkileşim halindedirler. Küreselleşme sürecinin etkisiyle sanat üretiminin teknolojik gelişmelerden etkilenmesi esere/ürüne bir nesne özelliği yüklenmiştir. Böylece hem algılayan hem de algılanan bir tüketim nesnesine dönüşmüştür.
Teknolojik Kurgu ve Üretime Dayalı Dijital Estetik: İnsanın transhuman geçişinde teknolojinin kullanımıyla dijital estetiğin tüm alanlarda üretildiği görülmektedir. Bu süreçte toplum 1.0’dan toplum 5.0’a dönüşürken Endüstri 1.0’dan 4.0’a evrildi. Teknolojik üretim, insanlığın bilinçaltına kendi meşruiyetini, sunduğu ürünlere estetik bir nitelik katarak bulmaya çalışmakta. Bir taraftan üretilen ürünler doğadan taklit edilerek üretilmekte ki bu durum da o ürüne fıtrilik/doğallık katmakta. Öte yandan da üretilen ürünler, insanlarda şemaları bulunan meta biçiminde üretilerek, nesneler insaniliğe yaklaştırılmakta. Bu durum, bir açıdan teknolojinin her şeyi araçsallaştırdığı şeklinde değerlendirileceği gibi öte taraftan insanilik katılmayan/estetiksel dokunuşlarla şekillenmeyen hiçbir ürünün de karşılık bulamayacağı dolayısıyla insanlığın geleceği için umutlu olmayı ihtisas ettirmektedir…
Hocam teknolojik kurgu ve üretime dayalı dijital estetik başlığını bir makale olarak okumayı çok isterdim