Ramazan ayı, Türk televizyonlarının çehresini değiştiren bir zaman dilimini ifade ediyor. Kur’an-ı Kerim tilaveti, dinî sohbetler, dinî soru-cevap ve musiki ile şekillenen televizyon programları, Ramazan mevsiminin görsel-işitsel yayıncılığa temas eden bir yönünü oluşturuyor. Yine finans sektöründen cep telefonu operatörlerine, gıda sektöründen yayıncılığa dek, düzenlenen Ramazan kampanyaları ekranlarda dolaşıyor. Haber bültenlerinde Ramazan’ın hem geleneksel hem de popüler yönlerine dokunan içerikler yayınlanıyor. Dizilerin Ramazan ayındaki bölümlerinde iftar ve sahur sofraları kuruyor. “Çok Güzel Hareketler Bunlar” gibi eğlence programlarında Ramazan atmosferi güldürü unsurlarıyla aktarılıyor. Her ekranda iftar ve sahur saatleri, KJ’lerde akıyor. Bütün bunlar bir ölçüde televizyonun Ramazan gelenekleriyle ilişkisini aktarıyor bize. Ramazan’ın muhtelif dinî ya da kültürel boyutları böylelikle ekranlarda yaşatılıyor. Yaşatılıyor, yaşatılmasına da, ekranlar Ramazan’a yeni gelenekler de ilave ediyor.
Televizyon ve dinî gelenek etkileşiminde üç boyut gözlemliyoruz: a) Televizyon gelenekten besleniyor, (b) geleneği dönüştürüyor ve (c) yapılandırıyor. Televizyondaki ramazan programları, dinî sohbet geleneğinin televizyona uyarlanmasıyla ortaya çıkmıştır. Böylelikle televizyon dinin anlatım/sohbet/şifahi geleneğine bîgane kalamıyor, hitap ettiği kitlenin geleneklerine uyumlu içerik sağlamış oluyor (a). Diğer taraftan televizyonun kendine özgü yapısı (ekonomik, teknik, estetik) dinî sohbeti dönüştürüyor. Camideki bir dinî sohbette görülmesi olağandışı uygulamalar (hediye, çekiliş, reklam arası, makyaj, dekor, bağlantı vd.) televizyon için elzem pratikler (b). Asıl odaklanılması gereken konuysa geleneği yapılandırılması. Dinî sohbetin kameralı ortamlarda icrası, kamerasız ortamlara da sirayet ediyor. Nihayetinde televizyon, daha geniş anlamıyla iletişim teknolojisi, dinle ilişkili yeni gelenekler oluşturuyor (c).
Örneğin TRT’de önceleri sohbet programlarında kısa zaman dilimlerinde aktarılan Kur’an tilaveti, zamanla Ramazan aylarında her gün bir cüz okunma şeklindeki mukabele geleneğine dönüşmüş, ardından son yıllarda “Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması” ile devam etmiştir. Bu programın ardından, çeşitli televizyon kanallarında da benzer yarışma programları ekrana gelmiştir. Dolayısıyla hem Türkiye’de hem de dünyanın farklı ülkelerindeki Kur’an-ı Kerim tilavetleri, televizyon marifetiyle yeni bir geleneğe dönüşmüş durumdadır. Başka bir ifadeyle televizyon dinî geleneği yapılandırmıştır. TRT’den söz açılmışken, yıllar boyunca Ramazan ayındaki iftar programlarında ezan-ı Muhammedînin ardından okunan duayı da hatırlayabiliriz:
“Allah’ım senin için oruç tuttum, sana inandım, sana sığındım, senin rızkınla orucumu açtım, hamd olsun verdiğin nimetlere, sağlık ve afiyete. Ey bağışlaması bol Rabbim, beni, anamı, babamı, ailemi, milletimi, devletimi ve inananları koru. Rahmetini, yardımını esirgeme ülkemizden. Bizlere yaşama sevinci ver. Her türlü güçlüğe karşı dayanma gücü ver. Senin her şeye gücün yeter. Amin”
Belli bir yaşın üzerindeki izleyiciler olarak ilk cümlesinden itibaren sonuna kadar ezberlediğimiz ve halen hafızamızda canlılığını koruyan bu dua, televizyonun bize kazandırdığı bir gelenek âdeta. Dinî literatürden beslenen söz konusu dua, vakti zamanında Dr. Faruk Ermemiş tarafından yazılmış ve Nur Subaşı tarafından seslendirilmiştir. 2000’li yıllara kadar ezan-ı Muhammedî’nin ardından görüntüler eşliğinde sunulan bu dua, âdeta bir geleneğe dönüşmüştür. Orucunuzu açmaya hazırlanırken başkası değil, bu duayı okuyorsanız; televizyon dizilerindeki iftar sofralarında (söz gelimi Kızılcık Şerbeti) bu dua tekrar ediliyorsa; Instagram’daki fenomen çocukların dilinden bu dua dökülüyorsa, söylemek istediğim daha net anlaşılacaktır.
Televizyonun dinî geleneği yapılandırmasında kandil programları da örnek olarak zikredilebilir. 1974’teki ilk programın ardından, mübarek gecelerde TRT kanallarında yayınlanan kandil programları, 1990’lı yıllarda özel televizyonların açılmasıyla yeni mecralara taşınmıştır. Yayıncılık anlayışı açısından farklılıklar bulunsa bile günümüzde her kandilde canlı/bant program yayınlanması, artık dinî gecelerin geleneği haline gelmiş, camideki icraya katılmak yerine televizyondaki icrayı izlemek, bir gelenek olarak yerleşmiştir. Halihazırda, uzun süredir kandil programı yayınlayan televizyon kanalları, bu programları yayından kaldırmayı kesinlikle düşünmeyeceklerdir.
Televizyonda dinî gelenekleri yaşatmak amacıyla uygulanan yayın politikalarında ve hazırlanan içeriklerde bu durumun göz ardı edilmesi gayet doğaldır, zira televizyon böyle bir şeydir. Televizyon ancak kendi yapısı içinde anlaşılabilir. Televizyonu yönetenlerin fikirleri, iyi niyetleri, çabaları bunu değiştirmez. Halis niyetlerle yapılan dinî programlar dahi, televizyonun yapısal tesirlerinden azade kalamazlar. Ramazan, bunun kâmilen hissedildiği bir zaman dilimidir.