Türkiye’de geleneksel kitle iletişim araçlarındaki haberler ve köşe yazıları temel alındığında İslam’a ilişkin içeriklerin sahiplik yapısıyla doğrudan ilgili olduğunu görüyoruz. İslam’ın ilke ve değerlerini topyekûn reddeden ya da görmezden gelen bazı medya kuruluşları “laiklik”, “gericilik”, “irtica” gibi söylemlerle İslam’ı yansıtırken bu kategorinin karşısında olan medya kuruluşlarıysa İslam’ın ilkelerini savunma, İslam’ı yüceltme prensibiyle hareket ediyorlar. Bu ikisinin arasındaki liberal kanatsa ne İslam’ı yerme ne de yüceltme derdi taşıyor.
Radyo ve televizyonlardaki İslamî içerikli programlar temel alındığındaysa; medya kuruluşlarını iki kategoride toplayabiliriz. Bazı medya kuruluşları günlük ya da haftalık yayın akışlarında dinî programlara yer verirken bazı medya kuruluşlarında İslam, sadece kandiller ve Ramazan’da akıllara geliyor. Başka bir ifadeyle kiminin “dinî mevsimi” yıl boyunca sürerken kimininki kısa ömürlü oluyor.
Gazetelerde de benzer bir durum var. Haftalık sayfalar ya da köşe yazılarıyla dini bilgiler sunan gazeteler bir tarafta; dini konuların belirli zamanlara sıkıştırıldığı (kandiller, ramazan gibi) gazetelerse diğer tarafta. Yeri gelmişken katı seküler yayın politikası sürdüren gazetelerin Ramazan’da “aydınlanma”, “ilerleme”, “akılcılık” söylemine dayanarak dini içerikler sunduğunu da not edelim.
Sinema filmlerinde yapımcının idealleri/ideolojisi, senaristin bakış açısı, yönetmenin tahayyülü devreye giriyor. Bilhassa Hollywood filmlerindeki İslam karşıtı tutumla boy ölçüşecek sinema filmlerinin yayınlandığını görüyoruz. Ya da İslamî değerleri hafife alan filmler. Hz. Musa (as)’ın bebekliğinde Nil nehrindeki yolculuğunu tiye alan sahneleri hatırlarsınız. Bu akıntıya karşı, “İslamî sinema” olarak özetlenebilecek sinema filmleri karşı duruş sergiliyor. Ve İslam’ın ilkelerini sinema perdesine yansıtmaya gayret ediyor.
Televizyon dizilerinde dinin temsili de, farklı tartışmalara gebe. Bir yanda Allah dostlarının hayatını dizi formatına çeviren “evliya filmleri”, bir yanda seküler tipler ile dindar tiplerin yaşamlarının kesişmesinde ortaya çıkan durumları anlatan diziler yayınlanıyor, televizyonlarımızda. Tasavvufun Türk İslam tarihindeki yerine müspet manada katkılar sunan diziler de ezan okumaktan bihaber bir oyuncunun müezzinlik yaptığı diziler de ekranlarımızda arzı endam ediyor.
Cami kürsülerinden, üniversitedeki dersliklerden sonra spor salonlarında nasihat eden sonra televizyona, ardından internete, sırasıyla sosyal medyaya, akıllı cihazlara da entegre olan medya vaizleri, medya ve din ilişkisinin farklı bir yönünü temsil ediyor.
Reklam alanıysa bambaşka. Dini sohbet programlarına sponsor olan kuruluşlar, maneviyatla harmanlanmış tüketim endüstrisinin imajları, bir süre çok tartışılan yanmaz kefenler, “Bizi aldatan bizden değildir” hadisini referans göstererek kendi ürününü pazarlayan içecekler, ramazan ayında minare ve kubbe simgesi kullanarak faiz reklamı yapan bankalar, bal reklamını dini bir kisveyle sunan tacirler…Daha nicesi.
Bütün bunları “medya metni” olarak tanımlarsak internet, hepsini kapsayan ve tartışılması gereken yüzlerce konuyu ihtiva eden bir mecra. Sohbet odalarında 1990’ların sonunda ortaya çıkan dini içerikler zamanla önce forumlara, web sitelerine, ardından sosyal medyaya, akıllı cihaz uygulamalarına taşındı. Görünen o ki artık her çıkan yeni iletişim teknolojisinde dinî içerikler yer bulacak ve biz takip etmeye devam edeceğiz.
“İslam ve Medya” ilişkisi böylesine karmaşık ve incelenmeyi gerektiren bir alan. Kamusal yayıncılık, sektörel değişim, medya ve iktidar ilişkileri, dini grupların medya yönelimi, İslamî sivil toplum kuruluşlarının medya yapılanması, karikatürlerde dinî imajlar gibi temalar da dahil edildiğinde sahanın boyutlarını daha açık görebiliriz.
İşte, bu girift alan karşısında islamvemedya.com akademik bir farkındalık oluşturma amacıyla 2013 yılında kuruldu. On yıl önce medya ve din ilişkisini farklı yönleriyle nasıl ele alabilir, nasıl katkı sağlayabiliriz düşüncesiyle bismillah demiştik. Neden bir web sitesiyle “akademik farkındalığa” odaklandığımıza gelince, ilk adımları attığımız yıla kadar bu alandaki çalışmaların nicel olarak oldukça sınırlı sayıda olduğunu gözlemlemiştik. Bu nedenle web sitesiyle bir teşebbüste bulunduk, bereketli de oldu. Allah’a hamdü senalar olsun.
Bu noktada 2014 yılından itibaren medya ve din ilişkisinde köşe taşı denebilecek çalışmaları da zikretmeden geçemeyeceğim. Değerli hocalarım Mete Çamdereli, Betül Önay Doğan ve Nihal Kocabay Şener’in 2014 yılında editörlüğünü yaptıkları “Medya ve Din”; 2015 yılında “Medya ve Din Sempozyumu” akademide bir işaret fişeği oldu. Bir canlanma sağladı. Aynı yıl Bilal Yorulmaz’ın katkılarıyla hazırlanan “Sinema ve Din Sempozyumu” da değerli izlekler sundu.
2017 yılında hocalarım Hakan Aydın, Mustafa Derviş Dereli ve Metin Eken’in kuruluş ve koordinasyonunda görev aldığı “Medya ve Din Araştırmaları Merkezi” kuruldu ve “Medya ve Din Araştırmaları Dergisi” (MEDİAD) yayın hayatına başladı.
Bugüne gelindiğinde 2014 yılından sonra atılan tohumların yeşerdiğine, medya ve din ilişkisine dair akademik çalışmaların hem teorik hem de uygulama yönleriyle güçlendiğine şahit oluyoruz. Ulusal ve uluslararası sempozyumlar, yüksek lisans ve doktora tezleri, kongreler, çalıştaylar, akademik yayınlar, televizyon programları, popüler yayınlarda ve web sitelerindeki yazılar medya ve din ilişkisine yeni açılımlar sağlıyor.
İslamvemedya.com’u kurduğumuzda, çalışma alanımızın genişleyeceğini tahmin ediyorduk. Zamanla kategorilerimiz genişlettik ve metinlerimizi on üç kategoride topladık. Web sitemizin daha güncel bir forma kavuşturduk.
Yayın hayatına başladığımız günden itibaren, içeriklerimize gösterilen ilgiden memnun olduğumuzu belirtmeliyim. Konuyla ilgilenen akademisyenlerin atıfta bulunduğu kaynaklar arasında yer almak ve medya profesyonellerinin zaman zaman ziyaret ettiğini bilmek, yeni çalışmalarımıza ilham kaynağı oluyor, zira odaklandığımız hedefe ilerlediğimize, alana katkı sağladığımıza işaret ediyor bütün bunlar.
Neden yeterince güncellenmiyoruz?
Zaman zaman bize yöneltilen temel eleştiri “yeterince güncellenmediğimiz” yönünde. Haklı bir eleştiri. Bu eksikliğimizin nedenini okurlarımıza açıklamak gerekiyor.
Öncelikle bu sorunu çözmek için gayret gösterdiğimizi ifade etmeliyim. İslamvemedya.com’u kurumsal bir hüviyete nasıl dönüştürebileceğimizin yollarını araştırdık, denedik; ancak muvaffak olamadık. Dolayısıyla halen profesyonel bir iş akışına sahip değiliz. İslamvemedya.com, tamamen gönüllülük prensibiyle içerik üretiyor. Künyemizde yalnızca iki isim var; Mustafa Çuhadar ve İshak Özen. Siteye zaman zaman katkı sunan arkadaşlarımız oldu; lakin sürdürülebilir bir tecrübeyi maalesef paylaşamadık. “Böyle bir yayıncılık sürdürülmez, devam etmeyelim” diye istişare ettiğimiz zamanlar oldu. Ancak emeğimizi yok etmeye gönlümüz elvermedi.
Şimdi, daha planlı bir şekilde yol yürümeye karar verdik. İslamvemedya.com, artık gündem dosyalarıyla karşınızda olacak inşaallah.
Bu doğrultuda 2024 ve 2025 yıllarında hazırlayacağımız dosyalar şunlar:
2024 yılı yayın planımız
- “Bir Kültürel İktidar Meselesi Olarak Medya ve Din”
- “Çocuklara Yönelik Dini Yayıncılık”
- “Gazetelerde Ramazan Boyası”
- “Şimdi Dinî Reklamlar”
- “Televizyonda Dinin Değeri”
- “Dindarlar Sinema Sahnesinde”
- “Medya ve Dinî Gruplar”
- İslam ve Medya alanında güncel diğer konular
2025 yılı yayın planımız
- “Çizgilerde İslam İmajı”
- “Radyolarda Din Teması”
- “Sektör Ne Yapıyor, Din Sosyologları Ne Söylüyor?”
- “Kürsüden Ekranlara Medya Vaizleri”
- “İslami Dergiler Yaşıyor mu?”
- “Dizilerde İslami Değerler”
- İslam ve Medya alanında güncel diğer konular
Bu dosyalar dışında rutin haberlerimize devam etmeyi; ayrıca “Medya Okumaları” bölümümüzde de her ay bir kitap tanıtımı yapmayı planlıyoruz.
Gayret bizden, tevfik Allah’tandır.
Emeğinize sağlık Mustafa bey. Hizmetlerinizin devamını dilerim.
“İslam ve Medya” sitesi, ruhu kirleten zihinleri yanlı algılar ile meşgul eden medya alanlarına tabiri caizse abdest aldıran önemli ve ilkeli bir yayın akışı sunmaya çalıştı. Böyle sitelerin bu arenada bulunması inanan ve hayırlı işler yapmak isteyenlerin üzerine bir borç olduğu kanaatindeyim. Bende bu kaygılar ile yazılar yazmaya çalıştım. Ben şahsen böyle sitelerin artarak ve var olanların da çerçevesinin geliştirilmesini zorunlu işlerimiz arasında görüyorum. İslam, hayatın yaşandığı ve temsil edildiği her alanda olması gerektiğine yürekten inananlardanım. Evde, işte, çarşıda, pazarda, siyasette, akademide, sporda, sanatta ve her yerde olmak zorundadır. Zaten artık hayatın büyük bir kısmının yaşandığı bir alan olan medyayı terk etmek adeta okçular tepesini terk edip düşmana büyük bir alan açmak olduğuna inanıyorum. Ben devam kararı alarak medya alanında hayır üretecek yayınlara öncülük ettiği için başta Sayın Mustafa Çuhadar beye ve ekip arkadaşlarına teşekkür ederimi. İslam ve Medya sitesinde bir araya gelen dostların hayırlı içerikler üretmeleri konusunda da muvaffakiyetler dilerim.
Takdire şayan bir emek vermektesiniz. 10. Yıl hayırlı olsun. Nice on yıllara...