“Medya, Müslümanlara karşı girişilen şiddeti, sıradan bir olaymış gibi aktarıyor”
“Antisemitizm ve Batıdaki Çifte Standartlık” başlıklı yazıda Charlie Hebdo saldırısı sonrasında yine Fransa’da Müslümanların 75’ten fazla saldırıya maruz kaldığı; ancak neredeyse hiçbir kurumun bu olayları kınamadığı ifade edildi. Medya organlarında Müslümanlara karşı girişilen şiddet içerikli olayların “sıradan bir haber” olarak yansıtıldığı belirtilen yazıya şöyle devam edildi: “Bu haberler, gazetelerde sıradan haberler olarak verildi. Oysa bu saldırıların iğrençlik bakımından IŞİD’in yaptıklarından altta kalır tarafı yoktu. Faslı Muhammed Mekuli (47) geçtiğimiz Salı gecesi Fransa’nın güneyindeki Flukloz’da 17 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Bıçaklı bir Fransız (tabiatıyla haberde saldırganın Hıristiyan, Yahudi veya Budist mi olduğu belirtilmiyor) komşusu Mekuli’yi kapıyı kırdıktan sonra bıçaklıyor. Saldırgana karşı koyması sırasında yaralanan kurbanın eşi bebeğiyle birlikte kaçıyor ve güvenliği bildiriyor. Bu suç sonrası okuduğumuz tek kınama Uluslararası İslam Nefretiyle Mücadele Gözlemevi’nden geliyordu. Burada tüm örneklere yer verme imkanı yok ancak antisemitizmin ‘ifade özgürlüğünün savunucusu’ Batının İsrail’in ırkçı yaklaşımlarını eleştirmeye cesaret eden her şahsa karşı çekmekte tereddüt etmediği hazır bir silaha dönüştü.
Batılı medya organlarına göre hangi kutsal daha kutsal?
Ortadoğu’daki kalemlerden Fehmi Hüveydi’nin kaleme aldığı “Charlie Hebdo ve Kızma Hakkımız” başlıklı yazıda, Batı medyasında güdülen çifte standarda değinildi. Hüveydi şunları belirtti: “Şiddeti reddediyor ve eylemi kınıyoruz. Ancak bu kınama dosyayı kapatmıyor. Zira ortada her iki taraftan akil insanlara olayla bağlantılı yöneltilen ve yanıtlanması gereken başka sorular var. Bu sorulardan bazıları şunlar: Halklar arasındaki barış ve anlayış bir Batı başkentinde herhangi bir medya organının 1,5 milyar Müslümanın kutsallıklarını hafife almasına hizmet edebilir mi? Hangi mantıkla Müslümanların kutsallarına saldırı düşünce özgürlüğü olarak görülebilir. Oysa yasalar İsrail’e yönelik eleştiriye antisemitizm olarak görüp suç sayıyor. Hiçbir Batılı araştırmacı holokost dosyasına itiraz edemiyor. Müslümanları hedef alan iftiralar dinlerini yaralıyor. Yahudilerde yasak eleştiriler tarihleriyle ilgilidir. Ne ironik ki Yahudilerin tarihine verilen kutsallık Müslümanların kutsallıklarının üzerinde tutuluyor!
“Antisemitizm ve Batıdaki Çifte Standartlık” başlıklı yazıda Charlie Hebdo saldırısı sonrasında yine Fransa’da Müslümanların 75’ten fazla saldırıya maruz kaldığı; ancak neredeyse hiçbir kurumun bu olayları kınamadığı ifade edildi. Medya organlarında Müslümanlara karşı girişilen şiddet içerikli olayların “sıradan bir haber” olarak yansıtıldığı belirtilen yazıya şöyle devam edildi: “Bu haberler, gazetelerde sıradan haberler olarak verildi. Oysa bu saldırıların iğrençlik bakımından IŞİD’in yaptıklarından altta kalır tarafı yoktu. Faslı Muhammed Mekuli (47) geçtiğimiz Salı gecesi Fransa’nın güneyindeki Flukloz’da 17 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Bıçaklı bir Fransız (tabiatıyla haberde saldırganın Hıristiyan, Yahudi veya Budist mi olduğu belirtilmiyor) komşusu Mekuli’yi kapıyı kırdıktan sonra bıçaklıyor. Saldırgana karşı koyması sırasında yaralanan kurbanın eşi bebeğiyle birlikte kaçıyor ve güvenliği bildiriyor. Bu suç sonrası okuduğumuz tek kınama Uluslararası İslam Nefretiyle Mücadele Gözlemevi’nden geliyordu. Burada tüm örneklere yer verme imkanı yok ancak antisemitizmin ‘ifade özgürlüğünün savunucusu’ Batının İsrail’in ırkçı yaklaşımlarını eleştirmeye cesaret eden her şahsa karşı çekmekte tereddüt etmediği hazır bir silaha dönüştü.
Batılı medya organlarına göre hangi kutsal daha kutsal?
Ortadoğu’daki kalemlerden Fehmi Hüveydi’nin kaleme aldığı “Charlie Hebdo ve Kızma Hakkımız” başlıklı yazıda, Batı medyasında güdülen çifte standarda değinildi. Hüveydi şunları belirtti: “Şiddeti reddediyor ve eylemi kınıyoruz. Ancak bu kınama dosyayı kapatmıyor. Zira ortada her iki taraftan akil insanlara olayla bağlantılı yöneltilen ve yanıtlanması gereken başka sorular var. Bu sorulardan bazıları şunlar: Halklar arasındaki barış ve anlayış bir Batı başkentinde herhangi bir medya organının 1,5 milyar Müslümanın kutsallıklarını hafife almasına hizmet edebilir mi? Hangi mantıkla Müslümanların kutsallarına saldırı düşünce özgürlüğü olarak görülebilir. Oysa yasalar İsrail’e yönelik eleştiriye antisemitizm olarak görüp suç sayıyor. Hiçbir Batılı araştırmacı holokost dosyasına itiraz edemiyor. Müslümanları hedef alan iftiralar dinlerini yaralıyor. Yahudilerde yasak eleştiriler tarihleriyle ilgilidir. Ne ironik ki Yahudilerin tarihine verilen kutsallık Müslümanların kutsallıklarının üzerinde tutuluyor!