Müslümanların, özellikle Batı dünyasında sıklıkla karşı karşıya geldiği, adeta imtihan olduğu bir kavram İslamofobi.
Karikatür krizleri, cami kundaklamaları, minare karşıtlığı, tesettüre karşı oluşan ciddi olumsuz algının temellerinde bu nosyon yatıyor.
Medyanın bireyden topluma doğru uzanan etkileri göz önüne alındığında İslamofobinin yaygınlaşmasında medyanın etkilerini görmek mümkün.
Bu bağlamda, yeni medya, medya etkileri, siyasal iletişim, Avrupa’daki Türkler, Avrupa’daki ve Almanya’daki Türk medyası alanlarında bilimsel çalışmalara imza atan Yrd. Doç. Dr. Mehmet Gökhan Genel ile “İslamofobi ve medya”yı konuştuk.
Yalova Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesinde görev yapan Yrd. Doç. Dr. Genel, islamofobiyi etkileyen noktaları aydınlattı. Özellikle oryantalistlerin yaptığı çalışmaların İslamofobideki etkisine temas eden Genel, bugün ise medyanın oryantalistlerin misyonunu yüklendiğini dile getirdi.
Genel, İslamofobide İslam dünyasında yaşanan olaylarının da etkisinden söz ederek, Müslümanların “İslam şemsiyesi” altında buluşması gerektiğini vurguladı.
“Medyanın, İslam ve Müslüman algısı, önyargılı ve sorunludur”
İslamvemedya.com: “Batı medyasında İslamofobik bir söylem hakim. Nedenleri üzerinde durarak başlayalım isterseniz?”
Mehmet Gökhan Genel:“İnsanlar “yakın ve uzak dünyada” ve çevresinde olup biteni medyalar vasıtası ile öğrenebilmektedir. Dolayısı ile medya önemli ve vazgeçilmez bir “muhbir” ve bilgi alma mecrasıdır. Ulusal ve küresel bağlamda medyanın “İslam” veya “Müslüman” algısı ve temellendirmesi hep önyargılı ve sorunlu olagelmiştir. Bunda iki temel dinamik belirleyici olmuştur. Birincisi Batı’nın İslamofobiden kaynaklı hastalık boyutuna ulaşmış İslam karşıtlığı veya düşmanlığı, diğeri ise Müslümanların İslam’ı temsilidir.”
“İslamofobi, aslında İslam’ın doğuşuyla başlamıştır”
İslamvemedya.com: İki temelli bu hastalığın bir anda ortaya çıktığını söyleyemeyiz. Peki İslamofobinin kökleri nereden, ne zamandan başlar?
Mehmet Gökhan Genel: Meselenin kökü, batı Hıristiyan toplumu ile Müslüman toplumun birbirlerine karşı var olan ve önyargılardan beslenen birbirlerini yeterince tanıyamama veya tanımak-kabul etmek istemeyişleridir. Bu marazi hastalık batı toplumlarında Müslüman toplumlara göre çok daha baskın ve görünürdür. Bunun tarihini İslam’ın ilk doğuşuna kadar götürebilmek mümkündür. Zira İslam’ın tarih sahnesine çıkması Hıristiyanlar açısından bir travmaya sebep olmuş ve ilk baştan itibaren İslam “batıl” veya haşa “şeytani bir din” olarak görülmeye başlamıştır. Müslümanlar açısından ise tahrif edilmeden önceki Hıristiyanlık hak din ve yine bu bağlamda bu dine inanalar da ehli din olarak görülerek en azından onların yaptıkları gibi keskin şekilde ötekileştirilmemiştir. Fakat dediğimiz gibi Hıristiyan önyargılı bakışı, İslam’ı batıl bir din olarak algıladığı için ise iki din arasındaki gerilim tarih boyunca sürmüş ve ne hazindir ki uğrunda sayısız canlar verilmiştir.
İslamofobik ön yargıda, fetih hareketlerinin etkisi oldu
İslamvemedya.com: Nihayetinde İslamofobi, İslam ve Müslümanlara karşı bir mesafeli, ötekileştirilen bir duruşu getirdi. Peki bunda tarihteki hangi olaylar etkili oldu?
Mehmet Gökhan Genel: Batı muhayyilesinde bana göre iki tarihi olay İslam’a karşı konumlanışta veya İslam’ı anlamlandırmada önemli etkilere ve korkulara veya paranoyaya sebep olmuştur. Birincisi Endülüs’ün fethi diğeri ise Viyana kuşatmasıdır. Bugün ortalama her batılı insanda bu korku hala diri ve çok canlıdır. Özellikle batılıların gözünde Osmanlıyla birlikte İslam’ın Türklerle eş değer kavramlar olarak görülmesi ve Osmanlı’nın Avrupa’nın kalbi sayılan Viyana’ya ulaşmış olmasından kaynaklı bur tarihi korkunun bugün hala canlı tutulması yersiz bir “viyana sendromunun” oluşmasına neden olmuştur.
Yani Avrupalılar nezdinde temelsiz bir korku olan, “bu Türkler bir gün yine bizi kalbimizden hançerleyecek” algısı mevcuttur. Bu arada tabi ki İstanbul’un fethini de unutmamak gerekiyor; zira Viyana’ya uzanan fethin anahtarı İstanbul’un alınmasıyla başlamıştır. Bu korkunun tezahürüdür ki, 60 yıldır Avrupa Birliği’ne Türkiye alınmamakta ve sudan sebeplerle her daim geciktirici ve gerilimli politikalar üretilmektedir.
Oryantalistlerin İslamofobideki rolü
İslamvemedya.com: Tarih üzerine biraz daha durabilir miyiz?
Mehmet Gökhan Genel: Bu noktada oryantalistlerin etkisini söyleyebiliriz. Avrupa’nın sanayi toplumuna geçmesiyle birlikte artan hammadde ihtiyacını karşılamak için doğu toplumları ve özellikle Müslüman beldeler batılıların gözünden birer cazibe merkezleri ve sömürülecek coğrafyalar olarak görülmüştür. Burada tacir kimlikleriyle oryantalistlerin de büyük etkisinin olduğunu görmekteyiz. Oryantalistler bir yandan Müslüman zenginliklerinin nasıl sömürüleceği konusunda raporlar ve projeler hazırlarken; diğer yandan Müslümanların kim oldukları, nasıl yaşadıkları, dinleri ve kültürleri hakkında batı toplumlarını biçimlendiren ve İslam ve Müslüman imajının oluşmasında derin etkileri olmuştur.
Oryantalistlerin çizdiği olumsuz imajı, bugün medya sürdürmektedir
İslamvmedya.com: Bu imajda hangi öğeler ön plana çıktı?
Mehmet Gökhan Genel: Oryantalistlerin önyargılı bakışları, Müslüman toplumların ikinci sınıf insanlar konumunda rapor edilmeleri, ataerkil, kaba, yobaz, savaşçı, cahil vb niteliklerde hep olumsuz çağrışımların ön planda olduğu düşünceleri Batılıların olumsuz Müslüman algısını pekiştiren önemli bir parametredir.
İşte o gün Oryantalistlerin oluşturduğu bu olumsuz Müslüman imajını bugün medya sürdürmektedir.
Elinde bulundurduğu devasa iletişim aygıtları, medya tekelleri ve Müslüman toplum içerisinden devşirdiği kimi devlet adamları, ticaret erbabı ve medya mensupları marifetiyle çok olumsuz bir Müslüman imajı tedavüle sokulmuş ve bu süreç halen devam etmektedir.
İslamofobide Müslümanların sorumluluğu
İslamvemedya.com: Hocam, günümüzde maalesef İslam dünyasında, Müslümanların ortaya koyduğu görüntülerin etkisi yok mu? Bir özeleştiri de gerekmiyor mu?
Mehmet Gökhan Genel: Olayın birinci yönünden bahsettim. Olayın bizi ilgilendiren yanı, ikinci yönü ise İslam’ı ve gerçek manada Müslüman kimliğini ne derece temsil edip etmediğimizdir. Batı medyasında İslam; hep katleden, savaşan, kan döken, kadına hak tanımayan, hoşgörüsüz bir din olarak lanse edilmektedir. Bunda onlar kadar olmasa bile biz Müslümanların da önemli sorumluluğu vardır. Biz Müslümanlardaki en büyük hata birer zenginlik olan farklılıklarımızın yine batılılar eliyle biz farkına varmadan düşmanlıklara dönüştürülmesidir. Yani bizdeki meşrep hastalığı veya taassubunun batılılar eliyle bize bumerang etkisi yapıyor olmasıdır.
Müslüman toplumlar “İslam şemsiyesi” altında toplanmalıdır
İslamvemedya.com: Çözüm nedir?
Mehmet Gökhan Genel: İslam coğrafyasında bakıldığında aynı kökten gelmelerine, aynı dine inanmalarına rağmen mezhepsel farklılıklardan kaynaklı can yakıcı olaylara şahit olunmaktadır. Bugün Irak’ta Suriye’de vb. coğrafyalarda dökülen kan bu meşrep taassubundan kaynaklı ve batılı fitne yapılanmasının oyunundan başka bir şey değildir. Müslümanlar birlikte olmak zorundadır. Eğer Müslüman toplumlar “İslam şemsiyesi” altında birleşmezse bu kandan deryalar, bu bölüp parçalanmışlık ilelebet devam edeceğe benzemektedir.
Müslüman’ı boğazlayan, malına, ırzına zarar veren bir düşünce asla İslam’ı temsil edemez
“Bir El Kaide, Taliban veya Işid asla Müslümanları temsil eden yapılar değildir. Müslüman’ı boğazlayan, malına, ırzına, emniyetine zarar veren bir düşünce asla İslam’ı temsil edemez ve Müslüman olamaz. Güncel olması açısından son bir yıldır medyada Işid ile yatar kalkar olduk. Batı toplumu da bunları ne yazık ki gerçek Müslümanlar olarak görüp değerlendirmektedir. İnsanlar doğal olarak gördüklerini inandıkları için bu tarz grupları Müslümanların temsilcisi olarak değerlendirmektedir. Bundan dolayı, İslam ülkelerinin acilen en azından şu hassas dönemde İslam paydası altında bir uzlaşı sağlamaları ve yoğun diplomatik temasları öne çıkararak meşrep taassubundan kaynaklı farklılıkları törpüleyip birlik yolunda çaba sarf etmeleri elzemdir. Bu konunda da Türkiye’nin öncülük etmesi mukadderdir. Çünkü Türkiye’den başka bunu başarabilecek ne tarihi tecrübe itibariyle ne de gelişmişlik düzeyiyle başka bir toplum görülmektedir. Diğer yandan Müslümanların çok uzun süre ihmal ettikleri medya sektörüne küresel çapta çok dilli yayınlarla el atmaları kaçınılmaz olarak görülmektedir. Bu da Türkiye eliyle olabilir. Zira hem gelişmişlik düzeyi, hem uluslar arası arenadaki kredibilitesi, hem iletişim sektöründeki tecrübesi buna uygunluğunun göstergeleridir.
İslamofobinin giderilmesinde medya etkin olarak kullanılmalıdır
İslamvemedya.com: Bu bağlamda, İslamofobiyle medyaya düşen sorumluluk nedir?
Mehmet Gökhan Genel: TRT’nin bu konuda bir ekol olacağını düşünüyorum. TRT’nin başlatmış olduğu farklı dillerdeki haber kanallarının kalitesinin artırılması ve farklı diller yelpazesini genişletmesi, bu konuda hem dil hem de kültürel derinlikli medya mensuplarının yetiştirilmesinin bahsedilen açılımın sağlanmasına önemli katkı sağlayacağını ummaktayız. Netice itibariyle Müslümanların kendilerini olumsuz yönde imajine eden medya enstrümanını aynı titizlik ve bilinçle kendi lehlerine olacak şekilde kurgulamaları gerekmektedir. Özellikle insanlara birebir etki yapan sosyal medyanın da farkına varılarak bunun üzerinden İslam’ın ve Müslümanların çok iyi şekilde tanıtılması ve gerçek Müslüman kimliğinin kitlelere ulaştırılması büyük ehemmiyet taşımaktadır.”
“İslamvemedya.com, örneklik teşkil etmektedir”
İslamvemedya.com: Son olarak, sitemiz hakkında neler söylemek istersiniz?
Mehmet Gökhan Genel: Medyaya güven endeksi noktasında tüm dünyada olduğu gibi bizde de aşınmalar yaşamaktadır. Bu durumun başlıca sebepleri arasında medyanın ekonomi-politiği ile ilgili bir durumdur. Medyanın küresel anlamda tekelleşmesi, küresel kültür adı altında tüm dünya toplumlarının “popüler kültür” ekseninde şekillendirilmeye çalışılması medyaya güven krizinin nedenlerinin başında yer almaktadır. Diğer yandan moral ve manevi değerlerden soyutlandırılmış ve tamamen tüketim kültürüne yönlendirilmiş, insanları ve toplumları sadece dünyevileştirilmeye doğru kanalize eden medya çıktıları toplumlar nezdinde güvensizliği tetikleyen durumlardır. Küresel bir dünya mantalitesi çerçevesinde kurgulanan küresel medya düzeni farklılıkları, toplumları var eden ayırt edici özellikleri, milli ve manevi değerleri önemli derecede törpülediği için konvansiyonel medya dediğimiz geleneksel medyaya karşı bir reaksiyonun doğmasına ve beraberinden sosyal medya ve vatandaş gazeteciliği denilen kişilerin birebir içerisinde yer aldığı, haberi belli kanallardan “chek” etme imkanı bulan yeni bir medyanın doğuşuna şahitlik etmekteyiz. “islamvemedya” portalı buna güzel bir örnek teşkil etmektedir. Medya ve İslam ile ilgili yaklaşım ve gelişmeleri başkasının kontrolündeki bir zihinsel yapılanması ile değil de tamamen sizin biçimlendirdiğiniz bir doğrultuda ele almanız spesifik olarak konuya ışık tutmaktadır.