Hasan Sabbah'tan Zuckerberg'e Metaverse
Metaverse evren ötesi, öte evren anlamına gelen bir terkip. Bu kelimenin bir Müslüman ya da ahiret inancı olan herhangi biri için çağrıştıracağı ilk şeyler ölüm ve sonrasında başlayan hayat, ahiret, cennet, cehennem vb. olacaktır şüphesiz. Öte(ki) dünya, öte taraf, öteler… Metaverse böylesine yoğun dini karşılığı ve çağrışımları olan bir kelimeyi isim olarak seçmekle bir büyük iddia ortaya koyuyor, bir büyük meydan okuma ile ortaya çıkıyor.
Her şeyin tüketim nesnesine ve bir “meta”ya dönüştü(rüldü)ğü günümüzde kutsal da din de bundan nasibini alıyor. “Yaratıcı”larının konumlandırma ve açıklamalarına bakılırsa Metaverse de artık fazlasıyla metalaşan diğer şeylerle birlikte dinin ve inancın da metaya dönüşeceği bir ortam olacak. Teknolojinin ve dünyanın geleceği gözüyle bakılan Metaverse, kullanıcılarına sonsuz, sınırsız bir mutluluk ve cennet vadediyor. Metaverse’ü “sosyal etkileşimlerin kutsal kâsesi” olarak tanımlayan ve kullanıcılarına cennetin anahtarını vereceğini söyleyen Zuckerberg, kendisini de adeta “yarattığı” bu evrenin peygamberi ve hatta tanrısı olarak konumlandırıyor. Kutsal Kâse, Hz. İsa'nın, çarmıha gerilmeden önceki gece havarileriyle birlikte yediği meşhur “son akşam yemeği”nde kullandığına ve mucizevi güçleri olduğuna inanılan kap olarak Hristiyanlık tarihinde önemli bir yer tutuyor. Aramatyalı Yusuf'un, çarmıha gerilen İsa'nın damlayan kanını Kutsal Kâse’ye koyduğuna inanılıyor.
Meta’nın, geçtiğimiz aylarda görevinden ayrılan en etkin ikinci ismi Sheryl Sandberg’in sözleri de Zuckerberg’i destekliyor. Sandberg Metaverse ile ilgili sürecin aynı zamanda manevi bir süreç olacağını çünkü inançların ve sosyal medyanın doğal bir uyumu olduğunu ifade ediyor.
Tüm bunları art arda koyunca Hasan Sabbah’ı ve onun sahte cennetini hatırlamamak elde değil. Zuckerberg’in Metaverse’ü ile Hasan Sabbâh ve onun sahte cenneti birçok paralelliği bünyesinde barındırıyor. İlk akla gelen, vaatler. Cemaat ve tarikatların öteden beri müntesiplerine cenneti vadedegeldiği bilinen bir gerçek. Ancak Sabbah, bunu bir adım daha öteye taşıyarak “dai”, “fedai” adlarıyla anılan bağlılarına dünyada cenneti vadetmiş ve haşhaşla mayıştırılmış acemi müritlerini Alamut kalesinin arka bahçesinde hazırladığı sahte cennetle kendisine bağlama yolunu seçmişti. Zuckerberg ve Metaverse dünyasının efendileri, “yaratıcı”ları da kullanıcılarını VR gözlüklerle büyülüyor ve onları içerisinde her türlü haz ve eğlencenin olduğu, hiçbir yasak ve sınırlamanın bulunmadığı dünya cennetine davet ediyor.
Bir ara bir hocamız Google’ı Sultan Abdülhamid Han’ın icat ettiğini söylemişti, bu durumda Metaverse’ü de Hasan Sabbah’ın icat ettiğini söylesek… Yok, yok söylemem.
İnsanlığın en önemli yanılgılarından biri, cenneti dünyada aramak. Hemen herkes, hepimiz dertsiz, tasasız, imtihansız bir dünya hayali kuruyor, dünyada cenneti yaşamaya, bu fani hayatı cennet kılmaya çalışıyoruz. Oysa Allah dünyayı “sarp yokuş” olarak niteliyor, birçok ayetinde dünya hayatının zorluğuna, mihnetine, geçiciliğine, aldatıcılığına dikkat çekiyor. Kur’an-ı Kerim’de çokça geçen dünya kelimesinin “alçaklık, kötülük” anlamına gelen denâet kökünden geldiği rivayet edilir. Allah Resulü (SAS) de “Dünya müminin zindanı, kâfirin cennetidir.” buyurmuş, yüzyıllar boyu Müslümanlar dünyayı böyle görmüş, algılamış. Ancak Kur’an’ın tabiriyle cahil, aceleci ve hırslarına düşkün olan insan dünyayı ahirete/cennete tercih ederek yerin, göklerin ve dağların yüklenmek istemediği emaneti yüklenmiş, sonra da yitik cennetini aramaya başlamış, dünyayı cennete çevirme telaşına düşmüştür. Bu durumda insana hiçbir görev ve sorumluluk yüklemeksizin, zahmetsiz ve gayretsiz, hemen, şimdi girilebilecek bir cennet vadeden Metaverse cazip bir teklif, yeni bir kutsal, yeni bir put olarak imdada (!) yetişiyor. Zaten internet ve akıllı telefonla tutsak edilmiş insanlık da her türlü arzusunu sınırsızca tatmin edebileceği bu sonsuz mutluluk evrenine dâhil olmakta bir beis görmeyecek, uyum sağlamakta ve benimsemekte zorluk çekmeyecektir. Ve hatta bütün bilgilerinin, tüm yapıp ettiklerinin, nefretinin, beğenilerinin, zevklerinin, ruhunun avucunun içinde olduğu bu yeni dünyanın yaratıcılarının elinde “gassalın elindeki meyyit” gibi, rüzgârın oradan oraya savurduğu bir kuru yaprak gibi evrilip çevrilecek, bir müddet sonra bu sahte dünyanın “yaratıcıları”nı gerçek tanrı, sahte cennetini de gerçek cennet olarak algılamaya başlayacaktır.