Medya ve din, üzerine kitaplar yazılan, televizyon programları yapılan, islamvemedya.com gibi web siteleri kurulan önemli bir mesele; ama en az onun kadar önemli bir konu daha var: “medya ve dil”.
Medya ve dil ilişkisinin kanaatimce önem arz eden iki ciheti var. Bunlardan birincisi Türkçemizi doğru kullanmak ve dilimizi tahrip edecek her türlü kullanımdan kaçınmak. Bu, medya profesyonellerinden başlayarak sosyal medyaya içerik üreten herhangi bir kullanıcıya kadar herkesin dikkat etmesi gereken bir sorumluluk. İkincisi ise benim bu yazıda değineceğim, kelime ve kavramların algı yönetimi veya manipülatif bir şekilde kullanımı ile ilgili.
Dil, fikir dünyamızı şekillendiren bir araçtır ve biz kelimelerimiz ile düşünürüz. O yüzden kesinlikle “altı üstü bir sözcük işte, ne önemi var” deme gibi bir lüksümüz olamaz. Her kelime zihin dünyamızdaki bir penceredir ve biz dünyayı, perspektifimizi belirleyen kelime haznemiz sayesinde anlamlandırırız. Kullandığımız kelimeleri aslî manasına uygun mu kullanıyoruz, yoksa içini boşaltıp art niyetle manipüle mi ediyoruz? Bu soruyu önce kendimize sonra da okuduğumuz/takip ettiğimiz her türlü içeriğin üreticilerine sormamız gerekir. Söz konusu içeriklerde menfi bir durum ile karşılaştığımızda ise itiraz edip reddetme duyarlılığını göstermemiz önemli bir mesuliyettir.
Dilerseniz şimdi de konuyu örneklerle izah etmeye çalışayım. Medyada muhtemelen şu tarz başlıklara maruz kalmışsınızdır: “X ünlüden cesur pozlar!” Burada şu soruları sormak gerekir: Cesaret nedir? Cesur kimdir? “Cesaret” Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde “Güç veya tehlikeli bir işe girişirken kişinin kendinde bulduğu güven. Yüreklilik, yiğitlik, yürek ve göz pekliği.” şeklinde; “cesur” ise tek kelime ile “yürekli” olarak tanımlanmaktadır. Peki, malum başlıklara konu olan haberlerde ne tür içerikler var? Açık saçık pozlar veren kadınlar vs. Peki yüreklilik bunun neresinde? Cesaret bir değer değil midir? Çıplaklıktan hayâ etmemek ne zaman bir değer oldu? Hayâsızlık, ne zamandan beri cesaret olarak anılır oldu? Bu ne büyük bir kavram kargaşasıdır! Hatta ondan da öte bir aldatmaca ve manipülasyon desek daha doğru olur sanırım.
İkinci örneğim Filistin meselesi ile ilgili. Bilindiği üzere İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarına Siyonist Yahudileri iskân etme politikası var. Özellikle Batı Şeria’da cereyan eden bu kirli olaylara dair haberlerde kullanılan dil, Türkiye’de yayın yapan resmî yayın organlarında bile problemli. Sürekli “Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimciler…” türünden haber başlıklarına rastlıyoruz. Bu başlıklardaki “yerleşimciler” kelimesine dikkat! Zira bu, İsrail’in özellikle kullanılmasını istediği bir ifade. İşgali hafifleten hatta meşrulaştırmaya çalışan bir kullanım. Hâlbuki olması gereken ifade çok net bir şekilde “işgalci”. Çünkü bu insanlar İsrail’in Filistin topraklarındaki işgaline hizmet etmeye gönüllüdürler ve bu yolda her şeyi mubah görmektedirler. Oyunu kuran aktörler en ince detaya kadar düşünüp, planlayıp adımlarını atıyor. Biz ise daha olan bitenin farkında bile olamazsak hiçbir zaman oyun kurucu olamayız.
Son olarak okuduğum zaman gözümü tırmalayan cehaletten veya art niyetten kaynaklı hatalara değinmek istiyorum. Mesela Türkiye’de birtakım medya kuruluşları kelimenin tam anlamıyla din cahilidir. Ben bu medya organlarında din ile alakalı hatasız bir haber gördüğümü hiç hatırlamıyorum. Mesela “dini cemaat” ile “tarikat” her seferinde birbiri ile karıştırılır. Bilindiği üzere “tarikat” tasavvuf ile alakalı bir müessese iken “cemaat”te tasavvufî bir referans aranmaz. Örneğin Risale-i Nur ekolündeki gruplar “tarikat” değil “cemaat”tir. Risale-i Nur cemaatlerinden biri ile ilgili bir haberde “Tarikat yurdunda skandal!” gibi bir başlık görmek artık çok sıradanlaştı. Zaten din ve dini konulara alerjisi olan bu basın mecraları dini kurumlarla ilgili olumsuz haberleri köpürtmeyi, abartmayı da alışkanlık haline getirmiştir.
Bununla birlikte İslâmi kavramların hangi kelime ve kavramlarla birlikte kullanıldığı da dikkate değer bir başka konu. Ne yazık ki son yıllarda tüm dünyada “İslam” en çok terör kelimesiyle yan yana getirilmeye çalışılıyor. Bunun için çok ciddi bütçeler ve emekler harcanıyor. Dünya genelinde uluslararası medya kuruluşları bunu önemli bir vazife olarak icra ediyor, yapıyor ve ciddi sonuçlar da elde ediyorlar. Öyle ki Müslümanlara atılan iftiralar, bırakın gayrimüslimleri Müslümanlar tarafından bile inanılır hale geliyor. Bu, sistematik propaganda, manipülasyon ve iletişim stratejileri sayesinde sağlanıyor. Bu çalışmalar sadece yurt dışında yapılmıyor. Ne yazık ki yurt içinde de İslam ile barışık olmayan medya kuruluşları mevcut. 28 Şubat sürecinde bunu çok şiddetli bir şekilde hissettik. Bu, başka bir yazının konusu olabilecek tafsilatlı bir meseledir. O yüzden biz ana konumuza geri dönelim. Uluslararası medya kuruluşları İslam dini ile alakalı kara propaganda yaparken biz Müslümanlar buna karşı ne yapıyoruz? Dinimizi müdafaa edebiliyor muyuz? Ah keşke bu soruya göğsümüz kabara kabara “evet” diyebilseydik. Ne yazık ki benim görebildiğim kadarıyla uluslararası medya ve kültür endüstrisinin saldırılarına karşı Müslümanların yaptığı savunma ve kendilerini ifade etme çabaları kıyas kabul etmeyecek seviyede yetersiz. Bununla birlikte İslam karşıtı içerik üreten devasa bütçeli uluslararası rakiplerine kıyasla yeterli profesyonellik ve donanımda olmasa da çok samimi ve başarılı örnekler de görüyorum. Umarım bu tarz girişimlerin sayısı artar. Bu konuda hepimizin üzerine düşen mesuliyetler var. En azından gördüğümüz kaliteli yayın ve içerikleri takip edip destek vermemiz gerekmez mi?
Sonuç olarak medya, çağımızda haberleşmenin çok ötesinde kitlelerin algılarını yönetmek, manipüle etmek ve ülke siyasetlerine yön vermek gibi önemli işlevler icra eden bir güç. Dolayısıyla bu güce gerek fert, gerek de toplum olarak hak ettiği önemi vermekle yükümlüyüz. Çağımızda her ferdin birer medya okuryazarı olması önemli bir mesuliyettir. Takip ettiğimiz içerik ve yayınlarda bize ne anlatılıyor? Görünenin ardında ne var? Ve biz ne tür içerikler üretebiliriz? Belki de işe en azından bu ve buna benzer sorulara cevap aramakla başlayabiliriz. İslam dünyasının edilgen değil, etken olması yolunda medyanın önemi büyük, vesselam!